Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

özgür koç

özgür koç
@ozgurkocc
“Melankoli, şehvetli bir hüzündür yüceltilmiş hali ise sanat icra etmektir.”
Etiketler...
Eğitilmedim.
Tekirdağ
Artvin
110 okur puanı
Mart 2021 tarihinde katıldı
·
Puan vermedi
Gerçekliğin Emri Düşüncenin İtaatsizliği (!)
Schmitt’e göre Shakespeare’in uçurumundan doğan Hamlet, tarihsel gerçekliğin her türden estetik düşünüme ve özneye baskın geldiği şiddetli bir parçalanmaya tanıklıkla doğmuştur. Yine de tarihsel gerçekliğin her çerçevelenişi, düşselliğin kudretini bir mühür gibi üzerinde taşır. Schmitt bu kaçınılmazlığın içinde “dying voice” terimiyle yol almayı denemiştir. Düşünür, “Placebo İlahisi mi okuyayım şimdi” seslenişiyle boşluksuz bir gövdenin yaşayanlar diyarında gasp edemediği sürerliliği ölüler cemaatinde keşfetmeye çalışmıştır.
Hamlet ya da Hekuba
Hamlet ya da HekubaCarl Schmitt · Vakıfbank Kültür Yayınları · 202016 okunma
Reklam
·
Puan vermedi
İran: Ruhsuz Dünyanın Ruhu
Hepimizin bildiği gibi bir fikrin veya düşünceler bütününün etkili olması için gerçeklikten besleniyor olması gerekli değildir. İnanca dönüşmesi yeterlidir. Foucault, inancın ideolojik bir aygıt olarak kitleleri örgütleme konusundaki gücünü İran Devrimi’ne bizzat tanıklık ederek deneyimlemiştir. Gözlemlerinden hareketle İslam Devrimi’ni “siyasal
Foucault ve İran Devrimi
Foucault ve İran DevrimiJanet Afary · Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi · 20159 okunma
358 syf.
·
Puan vermedi
Reelpolitik Talih ve Erdem Kavramlarından Ne Anlar ?
Tannenbaum ve Schultz’un belirttiği üzere, Machiavelli’nin çalışmalarında talih ve erdem kavramları, tedirgin bir diyalektik içinde, talihin şartları belirlediği, erdemin de onları gerçekleştirdiği özgür irade ile fırsat arasındaki bir gerilim içinde bir arada bulunurlar. Machiavelli’nin dikkat çektiği gibi: “İnsanların kendi tasarılarına karşı çıkmasını istemediği zaman talihin insanların zihinlerini nasıl kör ettiği” aşikardır. Machiavelli’ye göre özgür irade üzerindeki sınır, talihin gereklilik alanını belirler. Söz konusu olan bu sınır-alan ikilemi diğer bir deyişle yetki mücadelesi, Machiavelli’nin iktidar hakkını bahşettiği elitler ile kaba halk yığını olarak tanımladığı kitleler arasındaki farkın tekrar siyaset sahnesinde belirmesine neden olur. Machiavelli’ye göre kitleler tamamen talihin boyunduruğu altındayken, bencillikleri dürtüsellikten ziyade akla dayanan elitler ise bilinçli olarak bir amaca yönelmeye muktedir oldukları için talihe yön verecek iradeye sahiptirler. Tannenbaum ve Schultz’a göre Machiavelli, antik dönemin idealist liyakatinden ve Ortaçağ’ın ahlaki kaygılarından azade bir düşünürdür. Bu özelliği Machiavelli’nin modern devlet teorisyenlerinin öncüleri arasında yer almasını sağlamıştır. Kendisinden önceki çeşitli devlet ütopyalarında belirleyicilik üstlenen din, ahlaki yargılar, toplumsal ve kültürel normlar, iyi ve kötü mefhumları gibi konular, Machiavelli için amaca hizmet ettikleri ölçüde istifade edilebilecek olan ideolojik aygıtlardır.
Siyasi Düşünce Tarihi
Siyasi Düşünce TarihiDonald G. Tannenbaum · Adres Yayınları · 201789 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
516 syf.
·
Puan vermedi
Kitap, önsöz kısmında “Savaş ve Barış”tan alıntılanan bir bölümle ve sonrasında giriş bölümünde Foucault’tan yapılan oldukça meşhur ve hayati olan şu alıntıyla sizi etklieyecek bir eser olduğunu daha en başından belli ediyor: “Söylem, egemenlik sistemlerinin veya çatışmalarının söze dökülmesi değildir; tam olarak insanın elde etmeyi hedeflediği iktidar, uğruna savaştığı ve savaşırken kullandığı şeydir.” Görüldüğü üzere dile getirme pratiği daha doğrusu konuşma, hiçbir zaman masum değildir. söylem de foucault’un belirttiği gibi, sadece söze dökülen bir çatışma değil, ele geçirilecek bir boyut bir savaş alanıdır.
Avrupa: Bir Geçiş Süreci
Avrupa: Bir Geçiş SüreciLuuk van Middelaar · İş Bankası Kültür Yayınları · 20145 okunma
208 syf.
·
Puan vermedi
Arzu Politikasına Dair
Arzu, insanın özünü teşkil eder. Dolayısıyla tüm ideolojilerden, hakikatlerden ve fikirlerden önce, arzunun sınır tanımaz üretim gücü neticesinde ortaya çıkan duygulanımsal yeğinliklere tabiiyizdir; ideolojilerden ve söylemlerden önce bu yeğinlikler tarafından kat ediliriz. Bu nedenle tahakkümün yoğunluğu, tahakküm edilenin arzu yoğunluğu ile doğru orantılıdır. Diğer bir deyişle, asıl zincirlerimiz, duygularımız ve arzularımız tarafından yaratılan zincirlerdir. Bundan dolayıdır ki gönüllü kölelik dediğimiz şey aslında duygusal köleliktir (Lordon, 2014:36). Dolayısıyla arzu, özü itibariyle devrimci bir güç olmanın yanı sıra, yapısal olarak da boyun eğici güçleri uyandırabilme potansiyeline sahiptir.
Kapitalizm, Arzu ve Kölelik
Kapitalizm, Arzu ve KölelikFrederic Lordon · Metis Yayınları · 201357 okunma
Reklam
228 syf.
·
Puan vermedi
Doğru Feminizm ?!
Siyasetin Dönüşü, (2008) Çev. Fahri Bakırcı, Ali Çolak, Epos Yayınları, Ankara. Feminizmin, kadının ve kadınlığın eşitlik mücadelesi ekseninde hayat bulan bir pratik olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. Fakat Mouffe'nin de üzerinde durduğu gibi feminizm, sabit bir tanım aralığına hitap eden göstergeler toplamı veyahut kimlikleme yoluyla
Siyasetin Dönüşü
Siyasetin DönüşüChantal Mouffe · Epos Yayınları · 20106 okunma
176 syf.
·
Puan vermedi
DCHP (!)
Özbudun'a göre, Demokrat Parti her ne kadar İsmet İnönü yönetimine sert eleştiriler getirerek siyaset sahnesinde güçlü bir muhalif olarak belirse de geçmişte CHP’yi karşısına alan partilerin akıbetinden ders çıkararak temkinli davranmıştır. Demokrat Parti’nin kuruluş yıllarında arkasında TSK’nın desteği bulunan CHP’den icazet alması gerekliydi. Bu zorunluluk, DP’nin parti programı hakkında İsmet Paşa ve Celal Bayar arasında geçen diyalogda görülmektedir: -İnönü: “Terakkiperverde olduğu gibi ‘İtikadatı diniyeye biz riayetkârız’ diye bir madde var mı? - Bayar: “Hayır Paşam, Laikliğin dinsizlik olmadığı var.” -İnönü: “Ziyanı yok. Köy Enstitüleriyle, ilkokul seferberliğiyle uğraşacak mısınız?” -Bayar: “Hayır.” -İnönü: “Dış politikada ayrılık var mı?” -Bayar: “Yok!” -İnönü: “O halde, tamam…” (Özbudun, 2010:34).
Türk Siyasal Hayatı
Türk Siyasal HayatıErgun Özbudun · Anadolu Üniversitesi Yayınları · 20106 okunma
147 syf.
·
Puan vermedi
Küreselleşme-Ulus devlet İlişkisi
Bauman’a göre neo-liberalizmle birlikte devletlerin siyasi egemenlik sahaları içindeki güçleri giderek azalmış ve zamanla siyasal olarak hiçbir zaman kontrol edemeyecekleri kurumların icra memurları haline gelmişlerdir. Ulusal ekonomiler, küreselleşme karşısında iflas etmekte ve yersiz yurtsuz hale gelen sermaye, piyasaların hayatın tüm alanına totaliler şekilde müdahale etmesine neden olmaktadır. Bauman devletlerin küreselleşmenin tahakkümü karşısındaki konumlarını şu şekilde ifade etmektedir: “Küreselleşme sahnesine çıktığında devlet striptiz yapmaya başlar, gösterisinin sonunda üzerinde yalnızca çıplak acil ihtiyaçları, yani baskı güçleri kalır. Maddi temeli tahrip olmuş, egemenliği ve bağımsızlığı iptal edilmiş, politik sıfatı silinip kaybolmuş ulus devlet, mega şirketlerin basit bir güvenlik birimi haline gelir… Dünyanın yeni efendilerinin doğrudan yönetmeye ihtiyacı yoktur. Ulusal hükümetler onlar adına işleri yoluna koyma görevini üstlenmiştir” (Bauman, 2020:71).
Küreselleşme
KüreselleşmeZygmunt Bauman · Ayrıntı Yayınları · 2014461 okunma
·
Puan vermedi
Bin bilmem kaçıncı gece…
Aşkın bir bağımsızlık ile içkin bir tutsaklığın çatışkısının ürünüdür bence Cemal SÜREYA’nın şiirleri. “Tanrı Bin birinci gece şiiri yarattı, Bin ikinci gece Cemal’i Bin üçüncü gece şiir okudu Tanrı, …” Bu aşkınlık bazen sadece toplumdan değil, kendisinden uzaklaşıp yaratıcı imgeleriyle yani satırlarıyla Tanrı’ya eşdeğerlik aramaktır. İçkinliği ise kendisine hapsolmasından ileri gelir; çünkü sever ama yanılır; bilir ama göremez; düşünür ama tutamaz. İşte tam da bu yüzden “Beni öp, sonra doğur beni” demiştir. Böylelikle her iki dünyanın da varlığı olmayı dilemiştir aslında (öpülünce insanlaşan doğumla tanrılaşan bir süreçtir satırları) Cemal SÜREYA'nın şiirleri.
Beni Öp Sonra Doğur Beni
Beni Öp Sonra Doğur BeniCemal Süreya · Yapı Kredi Yayınları · 20191,480 okunma
208 syf.
·
Puan vermedi
Paris Komünü ve Yeni (Kentsel) Toplumsal Hareketler’in Soykütüğü
Kentsel toplumsan hareketlerin tarihsel gelişimi ele alınırken, kaçınılmaz olarak Paris Komün hareketine atıfta bulunmak gerekmektedir. Paris Komünü, 1871 yılında kentsel haklar için harekete geçerek kentin yönetimini ele almış ve 71 gün süren iktidarı ile tarihteki ilk proletarya iktidarını ilan etmiştir. Paris komünün karar organı olan komün
Fransa'da İç Savaş
Fransa'da İç SavaşKarl Marx · Yordam Kitap · 2016126 okunma
Reklam
556 syf.
·
Puan vermedi
Pür Devrim
Emile Zola, 1860’ların Fransa’sındaki kömür madenlerinde çalışan işçilerin hayatı üzerinden kaleme aldığı Germinal adlı eserinde işçilerin Pür Neşe (farklı çevirileri mevcuttur) adındaki bir salonda adeta sömürüye uğradıkları günün sonunda bir arınma anı yaşarcasına eğlendikleri, grev planları yaptıkları, üzüldükleri ve birbirleriyle duygusal,
Germinal
GerminalEmile Zola · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201910,8bin okunma
344 syf.
·
Puan vermedi
Geçmişe Ağıt
Tıpkı John Stuart Mill gibi Edmund Burke’de şövalyelik ruhunun Avrupa ahlaki tarihinin en büyük anıtlarından biri olduğuna inanır ve şöyle demler kederini: “Ama şövalyelik çağı kapandı. Sofistlerin, ekonomistlerin ve hesapçılarınki kazandı ve Avrupa’nın görkemi, sonuza dek söndürüldü. Rütbe ve cinsiyete yönelik o cömert sadakati, o mağrur teslimiyeti, o vakur itaati ve esaretin kendisinde bile soylu bir özgürlük ruhunu canlı tutan kalbin o tabiiyetini asla, artık asla seyredemeyeceğiz. Yaşamın satın alınmamış zarafeti, ulusların mahcup müdafaası ve mertçe duygu ve kahramanca teşebbüsün bakıcısı gitti ! Bir lekeyi bir yara gibi hissetmiş, azgınlığı yatıştırırken cesarete ilham vermiş, dokunduğu her şeyi soylulaştırmış ve hatta kusurun kendisinin, tüm kabalığını kaybederek kötülüğünün yarısını yitirdiği ilkenin o hassasiyeti, onurun o namusu gitti.”
Fransa'daki Devrim Üzerine Düşünceler
Fransa'daki Devrim Üzerine DüşüncelerEdmund Burke · Kadim · 201647 okunma
272 syf.
·
Puan vermedi
Minerva (Athena)’nın Baykuşu
Marx'a göre felsefe, dünyayı değiştirmek için icra edilen bir uğraştır. Maddi hayatı dönüştürmeye yönelik pratik sorumluluk almayan her felsefe idealizme hizmet eder. Hegel'e göre ise fel­sefe, anlamak için ve muhtevayı açığa çıkarmak içindir. “Minerva’nın baykuşu akşamın alacakaranlığında uçuşuna başlar”diyor Hegel. Minerva’nın baykuşu
Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi
Hegel'in Hukuk Felsefesinin EleştirisiKarl Marx · Sol Yayınları · 1997121 okunma
230 syf.
·
Puan vermedi
EMEĞİN SEFALETİ
Proudhon'un “Sefaletin Felsefesi” adlı eserine karşı bir eleştiri olarak kaleme alınan bu eser, maddi hayata yönelik sorumluluk almanın yöntemlerini öğreten bir felsefenin ayak sesleridir. ‘’Ekonomik koşullar önce ülkenin insan yığınlarını içselleştirmiştir. Sermayenin birleşmesi bu yığına ortak konum, ortak çıkarlar yaratmıştır. Bu nedenle o yığın daha o zaman sermayeye karşı bir sınıftır fakat halen kendisi için değildir. Yalnızca birkaç dönemine değinmiş olduğumuz savaşım içinde bu yığın birleşir ve kendisi için sınıf olur. Savunduğu çıkarlar sınıf çıkarları olur. Fakat sınıfın sınıfa karşı savaşımı siyasal savaşımdır.’’ (2011:171 syf.) Yani işçi sınıfı bilinci, sınıf mücadelesi sonucunda gelişen tutum, algı ve davranışların sınıfsal bir içeriğe dönüşmesini ifade eder. Bu bilinçtir ki toplumsal adaletsizlik hissinden, yeni bir toplumsal düzenin yaratılması için savaşım verme iradesinin gelişmesine doğru ilerleyen bir süreçtir. İşte günümüz sermayesi bu süreci sekteye uğratabilmek için yine işçi sınıfının kendisini kullanmaktadır…
Felsefenin Sefaleti
Felsefenin SefaletiKarl Marx · Sol Yayınları · 2011219 okunma
292 syf.
·
Puan vermedi
iktidar-Özne
Foucault için esas olan özneleşme süreçlerinin analizi değil, öznel deneyimlerin iktidar ilişkileri tarafından nasıl kurgulandığının ifşa edilmesidir. Bu nedenle Foucault, iktidar teorilerini üst anlatıların gölgesinden çıkararak iktidarın aygıtlarını/tertibatlarını (dispositifleri) mikrokozmoslar dahilinde inceler. Dolayısıyla İktidarın, bir bireyin öteki bireyler üzerindeki veya bir grubun öteki gruplar üzerindeki homojen egemenliği olarak ele alınması günümüz iktidar sistemiyle uyuşmamaktadır. Marxist açıdan yaklaşarak, iktidarı, egemen sınıfın elinde bulunan ve dolayısıyla onun inisiyatifinde olan bir nesne olarak algılandığımız da iktidar, giderek somutlaşarak hakkında söz edilebilir bir olgu haline dönüşür; ve nihayetinde Devlet ile özdeşleşen bir forma bürünür. Foucault ise iktidarı, himaye altına alınabilen yahut icra edilebilen bir olgu olarak görmeyi reddederek devletin de iktidarın hakimiyet alanı olarak yorumlanmasını, iktidarı maskeleyen talihsiz bir kavrayış olarak niteler.
Foucault
FoucaultEric Paras · Kolektif Kitap · 201614 okunma
64 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.