Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İsmail Hakkı İzmirli, İslam'da özgürlüğün yerini vurguluyor, islam'ı bir "eşitlik ve özgürlük dini" olarak tanımlıyordu. Bu, Osmanlı’nın son dönemlerindeki islami modernistler arasında yaygın bir tutumdu. Batı’dan gelen liberal rüzgârlar onları özgürlüğün önemiyle yüzleştirmiş, onlar da bu yeni bakış açısıyla Kur'an'a yeniden ve farklı bir gözle bakmaya başlamışlardı. Örneğin "Herkes kendi fıtratına göre hareket eder" ayeti bireysel özgürlüğe meşruiyet kazandıran bir ayet olarak yeniden yorumlandı. "İnsan için kendi çabasından başka bir şey yoktur" ayeti, özel teşebbüs ve pazar ekonomisi için bir teşvik olarak görüldü. Kur'an'da yer alan "şûra" öğüdü parlamenter demokrasinin temeli olarak alınırken, "kötülükten sakındırma" emri sultanın güçlerini sınırlandırma şeklinde yorumlandı. Bu yorumları destekleyen Müslüman modernistlerden Doktor Hazık, İslam’da keşfettiği liberal değerlerden çok etkilenmişti. 1916’da yazdığı Din ve Hürriyet adlı kitabında, şöyle diyordu: “Nazar-ı ibretle bakınız, dinimizde ne geniş hürriyet sahaları var. İnsan bunları gördükçe sevincinden çıldırıyor.”
Sayfa 135Kitabı okudu
Peki, hangi bireyden söz ediyoruz? XIX. yüzyıl “ben tapıncı”nın ' öne çıktığı bir yüzyılken, XX. yüzyılın sonunda, kesin çizgilerden yoksun bir ben, içi doldurulmamış bir kabuk, bir “bakış” (look) karşımıza çıkar. Bu Narkisos’un zaferidir; kitle toplumuna bağlı, topluma ve onun ilkelerine karşı kendi benini fethetmekten uzak, hedonist egonun zaferidir. Bağlarını koparıp bağımsızlaşan bireyden sonra, anonim birey ortaya çıkar ve bu birey özgürlüğe ulaşan özneden çok uzaktır. Bireye ait sonsuz sayıda görünüm, birbirinden farklı birey temsilleri moderniteyi karakterize eder. Ben [...] bu kez içeriğinden arındırılmış, kimliğini yitirmiş bir durumdadır. [ .] Toplumsal alan aşırı yüklemelerle, aşırı talepler ve hareketlenmelerle duygusal olarak boşaldığı gibi, Ben kendi sınırlarını birliğini kaybeder [...] “donuk ve belirsiz bir bütün” haline gelir.24 Bununla birlikte, kendini kaybeden bu bireyin yanında, kimi zaman bütünsel bir birey anlayısı belirir -bu birey, gerçekleşmesini olanaklı kıldığı ahlâkın nesnesidir (bkz:R.Misrahi,Gunumuzde Özne Sorunsalı, Encre Marin).
Reklam
Özgürlüğe farklı bakış
Doğrusunu söylemek gerekirse, kölelik olmadan kesin çözüm yoktur. Çok çabuk anladım bunu. Eskiden özgürlüğü dilimden düşürmezdim. Onu kahvaltıda ekmeklerime sürer, bütün gün ağzımda çiğner, dünyaya özgürlükle tatlı tatlı serinlemiş bir nefes salıverirdim. Bu heybetli sözcüğü bana karşı çıkan herkesin kafasına vururdum, arzularımın ve gücümün hizmetine koymuştum onu. Yatakta kadın arkadaşlarımın uykulu kulağına onu mırıldanıp onları yüzüstü bırakıp gitmek için ondan yararlanırdım. Onu fısıldardım... Bırakalım, coştum, ölçüyü kaçırıyorum. Yine de özgürlüğü daha çıkarsız olarak kullandığım, dahası, onu iki üç kez savunduğum oldu, tabii işi onun için ölmeye vardırmadan, ama bazı riskler yüklenerek. Bu ihtiyatsızlıklarımı bağışlamak gerek; ne yaptığımı bilmiyordum. Özgürlüğün bir ödül ya da şampanyayla kutlanan bir nişan olmadığını bilmiyordum. Ve de bir armağan, insana dudak zevki verecek bir kutu şeker olmadığını. Hayır, tersine, bir angarya o, yalnız başına, bitkin düşürücü bir mukavemet koşusu. Şampanya yok, insana şefkatle bakarak kadehini kaldıran dostlar yok. Üzgün, hırçın, bir salonda yalnız, bölmede, yargıçların karşısında yalnız, kendisi karşısında ya da başkalarının yargısı karşısında karar vermekte yalnız. Her özgürlüğün ucunda bir yargı vardır; işte özgürlüğün son derece ağır bir yük olması bundandır, hele ateşiniz olduğu ya da sıkıntıda olduğunuz ya da kimseyi sevmediğiniz zamanlarda.
Lippmann gibi her çeşit kollektivzm'i özgürlük için bir tehlike sayan düşünürler iki şeyi unutuyorlar. Birincisi, bunlar her yeni tarihî şart altında özgürlüğün ne olduğunu yeniden tanımlamanın zorunlu olduğunu unutuyorlar. Tarihin her yeni devrinin şartları, özgürlüğe yeni ve farklı bir anlam vermiştir. Fakirliğin zerresini bile tatmamış meşhur bir gazetecinin gözünde piyasadaki çeşit çeşit mallar arasında seçme yapmak özgürlüğü, tâ Georgia'nın pamuk tarlalarından kalkarak San Juaquin Vadisi'nin geniş meyve çiftliklerinde acaba iş bulacak mıyım, diye yollara düşen mevsim amelelerinin gözüne gözüktüğünden daha önemlidir. Fabrikalar devlet mülkiyetine geçtiği zaman, doğması muhtemel olan bürokrasi tehlikesi, sendikaya yazıldığı için Mr. Ford'un memurlarından birinin ispiyonuna kurban olmaktan korkan bir ameleyi düşündürdüğünden daha çok Mr. Ford'un kendisini düşündürür. Halk kitlelerinin hayatında eşitlik ve güvenliğin var veya yok oluşu, sıradan bir işçi ile varlıklı bir yazarın birbirinden çok farklı olan bakış açılarına göre verilen hükme bağlıdır. Bu sıradan işçi ile varlıklı yazar, özgürlüğün her ikisi için de normal olarak aynı anlama gelmesine imkân vermeyecek kadar birbirinden uzak ve ayrı olan alemlerde yaşarlar.
Geri14
48 öğeden 41 ile 48 arasındakiler gösteriliyor.