Her türden yetkeci dizgeye karşı zafer kazanmak yalnızca demokrasinin geri adım atmamasıyla değil, atılımda bulunması ve yüzyıllar boyunca özgürlük için savaşan insanların kafalarında bulunan amaçların gerçekleştirilmesiyle mümkün olur.
Gayette mutluyuz
Fiziksel açlık nasıl bedeni ölüme götü­rürse, kendini tümden yapayalnız ve soyutlanmış hissetmek de aynı şekilde insanın zihnini parçalanmaya götürür.
Reklam
Freud'un anladığı anlamda insan ilişkileri alanı, pazara benzemektedir. -biyolojik olarak var olan gereksinimlerin doyurulması yö­nünde yapılan bir değiş tokuştur bu ve bu değiş tokuşta, bir başka bireyle olan ilişki, hiçbir zaman için bir amaç değil, her zaman için bir araçtır.
Ruhbilimcilerin çoğu, kendi toplum yapılarını öylesine olağan, öylesine doğal görürler ki, bu topluma uyum sağlamayan herkese, daha az değerli damgasını vururlar. Öte yanda iyi uyum sağlamış kişi, insansal değer ölçütleri açısından, daha değerli kabul edilir. Normal ve nevrotik dediğimiz bu iki kavramı birbirinden ayıracak olursak, şu sonuca varırız: iyi uyum sağlamak anlamında normal olan kişi, insansal değerler açısından, nevrotik bir kişiden daha az sağlıklıdır. Çoğu kez kendisinden beklendiğini sandığı kişiliğe bürünmek için kendi benliğini feda etmek pahasına iyi uyum sağlamıştır. Ondaki gerçek bireysellik ve kendiliğindenlik yitirilmiş olabilir. Öte yanda nevrotik kişi, benlik savaşında tümüyle teslim olmaya hazır bulunmayan biri olarak öne çıkar. Bireysel benini koruma girişiminde başarılı olmamıştır kuşkusuz ve kendisini üretken olarak dile getirmek yerine, kurtuluşu nevrotik belirtilerde ve kendisini bir düşlem dünyasına çekmekte bulmuştur. Ama gene de, insansal değerler açısından, bireyselliğin tümüyle yitirmiş normal kişiden daha az kötürümdür.
Sayfa 152
Günümüzde insana en çok acı veren yoksulluk değil, büyük bir çarkın küçük bir dişlisi, bir robot haline gelmiş olmak ve yaşamının boş ve anlamsız olmasıdır.
uzun ve neredeyse sürekli özgürlük savaşında, bir dönemdeki baskıya karşı savaşan sınıflar, zafer kazanıldıktan ve savunulacak yeni ayrıcalıklar ortaya çıktıktan sonra, özgürlük düşmanlarının yanında yer almışlardır.
Reklam
Kendi iradene ve onuruna uygun şekilde özgür olasın diye, kendi yaratıcın olasın, kendini inşa edebilesin diye, seni ne ilahi, ne dünyevi, ne ölümlü, ne de ölümsüz yarattık. Özgür iradeye bağlı bir büyüme ve gelişme yetisini yalnızca sana verdik. Sen, içinde evrensel bir yaşamın tohumlarını taşıyorsun.
Ben, kendim için değilsem, kim benim için olacak? Yalnızca kendim içinsem, neyim ben? Şimdi değilse, ne zaman?
İnsan varoluşçu ve özgürlüğü, daha baştan birbirinden ayrılmaz iki öğedir. Burada özgürlük, 'bir şey yapma' şeklindeki olumlu anlamında değil, 'bir şeyi yapmama' yani edimlerin içgüdüsel düşkünlükler sonucu gerçekleşmemesi anlamında özgürlüktür.
Bir çocuk asla annesinin rahmine geri dönemediği gibi, bireyleşme sürecini de ruhsal olarak tersine çeviremez.
Reklam
Her toplumun belirleyici özelliğini oluşturan belli bir bireyleşme düzeyi vardır ve normal bireyler bunun ötesine geçemezler.
Farkında olsak da olmasak da bizi en çok utandıracak şey kendimiz olmamaktır ve insana, kendisinin olan şeyleri düşünmek,hissetmek ve söylemek kadar büyük gurur ve mutluluk veren başka hiçbir şey yoktur.
Özgürlükten Kaçış
Fromm'a göre insan, yaşamın erken yıllarında anneye bağımlıdır. Bu bağ asal bağ olarak adlandırılmaktadır. Zamanla insan gelişim çizgisinde ilerledikçe fiziksel, duygusal ve bilişsel olarak güçlenir.
Sayfa 203 - Nobel YayınlarıKitabı okudu
Başkalarının beklentilerine uymakla,farklı olmamakla kişinin kimliğiyle ilgili kuşkuları yatışır ve belli bir güven sağlanır. Ancak bunun bedeli yüksektir. Kendiliğindenlikten ve bireysellikten vazgeçmek yaşamın engellenmesiyle sonuçlanır. Biyolojik açıdan canlıyken ruhbilimsel açıdan robot olan, coşkusal ve zihinsel açıdan ölü demektir. Yaşamın gerektirdiği eylemlere katılırken,yaşam ellerinden kum taneleri gibi akıp gider.
Yüzlerce dağınık ve birbirinden kopuk olgu, öğrencilerin kafasına tıkılmaktadır. Zamanları ve enerjileri daha çok ve daha çok olgu öğrenmekle harcanmakta ve böylece de düşünmeye pek az enerji kalmaktadır.