Onlara bir diyeceğim var ama her birinin kalbine nasıl gireyim de anlatayım, demişti Tolgonay Ana.
Bize İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşta üç oğlunu, kocasını ve gelinini kaybeden bir kadının toprakla yaptığı söyleşi ve Kırgız halkının gündelik hayatını ve sorunlarını dile getiren sosyal bir romandır. Bunu anlatırken de Türk insanları geleneklerini, destanlarını ve atalarının anılarını yaşatan bir Kırgız halkı betimleniyor. Kendim de bir bozkır kızı olarak o kadar içinde buldum ki , toprağın insanla özdeştiği , can bulduğu, ona döndüğü süreci öyle naif betimlemiş ki yazar. Hayranlık ve yer yer gözyaşları içinde taradım satırları, cümleleri , karakterleri....
Halkın tutumu, özveri, millet bilinci, milli bilinç, çoluk çocuk , kadın demeden verdikleri mücadele o kadar gerçekti ki içinde savaşı ve savaş’ın arka planı çok iyi görüyorsunuz.
Senin için öyle cilalı parlak cümleler kurmak isterdim ki Tolgonay Ana! İçimde öyle yer ettin ki , yüce gönüllü bilge Ana !
Bu roman, insana ‘insanı‘ anlatıyor, insana ‘insanı’ hatırlatıyor. İnsana yaraşır şekilde yaşamayı, yaşatmayı öğretiyor. Ve sen; Tolgonay Ana, o kadar ince işleyip yüreğimize dokudun ki...
Suvankulu'nun dediği gibi " sen de , sende küçük torgayım, sen de ölümsüzsün!" Sen de ölümsüzsün Tolgonay Ana!