Üniversite ikinci sınıftaydım herhalde. Belki üç. Dersin ya da hocamızın adını hatırlamıyorum. Okulla pek de ilgili olmadığım buradan da anlaşılabilir. Devam zorunluluğumuz yoktu, zaten amfiler de yoklama yapılamayacak kadar kalabalık oluyordu. Hocalarımızdan birisinin bizi bir kitaptan sorumlu tuttuğunu öğrendim arkadaştan. Kızdım başta,
Agorafobi: Genetik yatkınlık, çocukluk dönemi travmaları, sinir hücrelerinin hasara uğraması sonucu beyindeki korku hormonlarının harekete geçmesi ile ortaya çıkan, ender de görülse ciddi psikolojik bir rahatsızlık. Yazar bu konuyu araştırarak, gerilimini yüksek tutarak konuyu masaya yatırmış. Çokta iyi yapmış. Her sayfa da gerilimi artırarak, ana karakteri oldukça iyi analiz edip, ortaya Doktor Anna Fox'u çıkarmış...
Anna hayatının son dönemini Agorafobi hastası olarak geçirmeye başlar. Aldığı tıbbi destek onun hapis olarak yaşadığı evinin dışına adım atması için henüz yeterli değildir. Bütün gününü bağımlısı olduğu alkol, siyah beyaz filmler ve fotoğraf makinesi ile geçirir. Onun için komşularının neler yaptığı önemlidir. Özellikle evinin penceresinden görünen ve mahallesine yeni taşınan komşuları...
Anna'nın hayatı yirmi iki günlük bir zaman dilimi içerisinde ummadığı bir şekilde değişmeye başlar. Gerçek ve sanrıları ayırt edemediği, alkol ve kullandığı ilaçlar yüzünden gerçeklikten kopması ile şahit olduğu olayların ve kişilerin var olup olmadığına karar vermekte zorlanarak, ayakta durmaya çalışır fakat hiç beklemediği bir sona yaklaştığının farkında değildir...
Kitabın bütünlüğü ve kurgusu oldukça gizemli. Çevirmen, Ozan Erdoğan eserin bütünlüğünü bozmadan başarılı bir şekilde okurların beğenisine sunmuş. Eserin kapağı da içeriği ile bütünleşmiş. Psikolojik gerilim tarzında yazılmış en iyiler arasında yer alabilecek bu eseri okumanızı tavsiye ederim...
bundan 5-6 yıl önceydi sanırsam. mimar olan kuzenim bir kitap aradığından ve bulamadığından bahsetmişti. tabii o zaman kitapçı olduğum için bir kaç gün içinde buldum kitabı. arkasını okudum, içindekiler kısmını okudum. kuzene telefon açtım. kitabı buldum ama önce ben okuyacağım dedim. "tamam, acelem yok, yeter ki ben de okuyabileyim!" dedi. aslında okuduktan sonra kuzene veresim gelmemişti kitabı ama beni hiç haberim olmayan bir kitaptan haberdar etmiş olduğu için de ona borçluydum. kitabı okuyup, kendisine teslim ettim ama ayrılmak da zor geldi açıkçası. yazar Karl Marx'ın "katı olan her şey buharlaşıyor" tespitinden yola çıkarak bize muazzam bir modernite, özellikle de mimari ve edebiyat bakımından bir modernite eleştirisi sunuyor. kitabı bir şekil de bulup da okumak gibi bir niyetiniz olursa size tavsiyem önce en azından 'Kant' okumanızdır. o zamanlar ben henüz okumamıştım ve keşke okusaydım demiştim. elinize geçer ise hiç tereddüt etmeden okuyun derim . . .