Sünger Avcısı gerçekten güzel bir sürprizdi. Yazarın başka kitabını önceden okumuştum ama üzerinden uzun rüzgarlar esmiş.
Sünger Avcısıyla beraber tam bir serseri hayatı yaşamaya başlıyorsunuz. Aç karnına yaşıyorsunuz, verilen yemeği yiyor, verilen işe koşuyorsunuz.
Bir anda okyanusun dibinde ciğeriniz patlarcasına sünger koparmaya çalışıyor, bir anda kendinizi İskenderiye'ye kaçak yolcu olarak girdiğiniz gemide buluyorsunuz. Büfe sahibi bir kalpazanla Türk kahvesi içiyorsunuz. Mısırdan boncuk alıyor, Etiyopya'da satma hayalleri kuruyorsunuz. Yunanistan'da boksörlük eğitimi veriyorsunuz bir anda. Kovulana dek. Ve daha nicesi.
Elinize para geçtiğinde de yaşamasını bilirsiniz. İyi otellerde kalır, tütün sarmayı bırakıp iyi kafelerde nargile içersiniz. Acınızı boğmak için şarap bile açtırırsınız. Sonuçta bir serserisiniz. Özgürlüğün en uç noktası. Ne mülke sahip olanlar gibi görünmez iplerle bağlı ne de hayatı elden çıkaracak kadar cesursunuz. Zaten serseriler, "Bugünü yarına feda etmeye hazır halde, ancak hayatı yakarak yaşarlar."
Kitap böyleydi işte, Adrian'la duman altı bit kafede sohbet etmek gibi. Arada sesler birbirine karışıyor, Adrian dalıp kalıyor. Arada hışımla hayat felsefesi niteliğinde sözler savuruyor. O yaşadığı anılarda kayboluyor siz de tasavvur etmekte hiç zorlanmıyorsunuz.
Hayat üzerine, insan üzerine, dostluk üzerine konuşan; düşündüren ve hissettiren bir kitaptı.