Paolo Coelho, eskiden pek değerli bulduğum yazardı. “Veronika Ölmek İstiyor” ve özellikle “Simyacı” ile kendisine hayran kalmıştım. Gerçekten insanlara bir şeyler öğretmen isteyen, “hayatın anlamını” deşmeye çalışan, üstüne düşünülesi kitaplardı. Nitekim bu niteliğin karşılığı da okurlarda karşılığını yeterince buldu bence.
Yıllar sonra ilk kez bir Coelho kitabını elime aldım ve başlar başlamaz, popüler kültürün spiritüel ihtiyaçlarını karşılamak için yazıldığını hemen anladım, neden mi? Çünkü buram buram reklam ve satılma ihtiyacı kokuyor da ondan. Hem kitap didaktik bir tarzda yazılmış ve içindeki öğütlerin çoğu başka yazarlardan ve kitaplardan okuduğum nasihatlar idi açıkçası. Özellikle yeni bir “Simyacı” denemesi yapmak istediğini, köklerine dönmek ihtiyacını ziyadesiyle hissettiğim bir eser oldu. Ammavelakin, gelin görün ki, tam bir hüsran idi.
Metinde gerçekten beni etkileyen tek yaşantı, sanırım “Buda’ya gelip, “Tanrı var mıdır?” sorusuna üç farklı şekilde cevap veren Buda hikayesi oldu. Okuyacaklara keyifli okumalar, benim fikrim bu şekilde.