Daha yeşerirken daha yeşermeden ama yeşerirken kopartılan çiçekten, mesela orkide, mesela gül, mesela papatya, bunlar gibi çiçekten, daha yeşerirken kopartılan,
çok kan akar mı?
Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize.
Ne her gördüğümüzü isterdik,
ne de her istediğimiz olurdu.
Ama öyle bunalımlara girip çıkmazdık.
Ertesi gün unuturduk.
Bir giydiğini bir daha giymemek,
önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize.
Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik.
Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten
küçük kardeşe kaldığı o
Gözyaşlarınızı, tebessümlerinizi kime emanet ettiğinizi iyi seçmek öyle önemliymiş ki.
Sevgi çünkü öyle işliyormuş ki bütün halleri. Mesela, sevince insan; günler geçse de gözünün önünden silinmiyormuş gülerken dudaklarının aldığı o tatlı şekli. Mesela, sevince insan günler geçse de bakışını unutmuyormuş. Gözlerini kapattığın an gördüğün tek yüz, tek çift göz o oluyormuş.
Hakkını verince insan sevmenin, sevdasını doğru olana emanet edince mıh gibi işleniyormuş her an. Göremediğim, ulaşamadığın her anın da sızısı kalbe kazınıyormuş.
Yanınızda mı sevdiğiniz? Bir kere daha sarılın. Bir kere daha öpün avuç içlerinden. Bir kere daha bakın gözlerine. Bir kere daha çekin kokusunu içinize.
Ertelemeyin, ötelemeyin, dünyayı alın karşınıza ve sımsıkı sarılın. Yok çünkü. Yok. Vakit sandığımız kadar bolca yok.
Sanatçı diyor ki şarkısında; oy dilsizim, oy gülmezim, yağmur yüreklim, oy çiçek bakışlı yarim, rüzgarım benim…
Seven sevdiğine çiçek alsın mesela bugün. Güzel koksun. Lavanta almasın ama kimse olur mu? Papatya alın. Gül alın. Başka şeyler alın işte.
Lavanta kokusu da bir bana kalsın, birde canımın en içine…
Hoşça bakın zatınıza. Hayırlı geceler. 🥀
Hayatta olduğu gibi kaybolsam mesela
Bulamadığım o yolda bir papatya olsan
Seni fark etsem sönmüş olan
her ışık yansa yeniden
Kapanan gökyüzününde açtırsan güneşi
Ne olur daha fazla papatya şahit olmadan
Sevsen mi beni
Gece sabaha varmadan gün ağarmadan
Gelsen mi bana bir şafak vaktinde
Güneş yerine sen açsan mı içimde
Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize.
Ne her gördüğümüzü isterdik, ne de her isteğimiz olurdu ama öyle bunalımlara girip çıkmazdık, ertesi gün unuturduk.
Bir giydiğini bir daha giymemek, önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize, bunları sorgulayacak kadar zengin değildik.
Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı o günlerden bahsediyorum.
Sökülenin atılmayıp dikildiği, yıprananların saklandığı günler.
İşte bu yüzden her anne iyi bir terzi ve her baba da yenilerini alamadığı için biraz buruk olurdu. Ama modayı yine de yakından takip ederdik biz. Mesela; ipten kemerlerimiz, çoraplardan eldivenlerimiz vardı.
Her bahar papatya toplamak ve çimenlerde yuvarlanmak gibi sıradan eğlenceler de edinmiştik kendimize,üstelik pantolonumuz'da beliren çimen lekesi için annemizden yiyeceğimiz azar'a bile hiç aldırış etmeden. İstediğimiz bir şeyin olması için sabretmeyi de o yokluk günlerinde öğrendik belki de,
İşte bu yüzden kaybetmemek için sıkı sarılırız, ekmeğimize de
Sevdiklerimize de.."
İnsan, bazen olur olmaz yerde ve zamanda hüzünlenir. Çekip gitmek ister bambaşka diyarlara ve insanların arasına. Hiç uzaklara gitmeyin olduğunuz yerden sadece yaptıklarınızı değiştirin. Mesela bir kitap alın, çay koyun, masanızın üstüne bir demet papatya da koyduktan sonra başlayın kitabınıza ve keşfetmeye çıkın bambaşka diyarları, farklı