Şarkı söylemek isteyen keyfince söylesin. Aslında, eline tek gidişlik bilet tutuşturulmuş bir insan, pek öyle kolay kolay gönlünce şarkı söyleyemez. Elinde tek gidiş biletinden başka bir şey olmayan insan türü, ayakkabısının topuğu çakıllara bastığında çıkan sesten bile ürkecek kadar diken üstündedir. Artık daha fazla yürümeye niyeti yoktur. Canı gidiş-dönüş bileti için ağıt yakmak ister aslında . Tek yön bileti, dün ve bugün, bugün ve yarın arasındaki bağın koptuğu, paramparça olmuş bir yaşamdır. Öylesine yırtık pırtık olmuş bir tek yön bileti için ağıt yaka bilenler, bir zamanlar gidiş-dönüş biletini sımsıkı yakalamış olan insanlarla sınırlıdır. İşte o yüzden de, biletin dönüş için olan yarısını kaybetmemek, çaldırmamak için neredeyse histeri telaşıyla hisse senetleri alır, hayat sigortası yaptırır, sendikayla amirleri arasında ikiyüzlüce oynarlar.
Artık acının bize öğretilen diğer her şeyden daha gerçek ve daha güçlü olduğunu biliyorum; senin bir zamanlar neler çektiğini öğretti acı bana. Eğilip büküldüm, kırılıp paramparça oldum ama eskisinden çok daha iyi bir şekle büründüğümü umut ediyorum.
Bölünmüşlük
Yarısı diğer zamanlı bir acı
Yarısı o an yaşanan kesif bir sancı
Acıyan taraflarımız hissetmemeyi deneyimliyor
Bu saldırı kaçıncı?
Bölünmüşlüğün parçalarından
Kırıkları uçuca getirip bir bütün çıkarmaya izin vermiyor taksim edilmiş zamanlar
Zaman ve zamanın yaşattığı ne varsa bölünmüş
Bütünü arıyoruz!
Elimizi nereye atsak paramparça
İnsan acıtanların korkusuyla
Acıdan çekinirdi
Şimdi acı çekmemeye çekinir oldu
Birileri birilerine inandı diye
Bütün dünya zalim kötülerin tarafına geçmiş gibi bir algının ürettiği bölünmüşlüğün ve yanılgının eseriyiz aslında!
Önder KARAÇAY
Artık acının bize öğretilen diğer her şeyden daha gerçek ve daha güçlü olduğunu biliyorum; senin bir zamanlar neler çektiğini öğretti acı bana. Eğilip büküldüm, kırılıp paramparça oldum ama eskisinden çok daha iyi bir şekle büründüğümü umut ediyorum.
tüm varlığım karanlık bir ayettir benim
.. ben bu ayette senin için ah çektim, ah!
ben bu ayetle
ağaçla ve suyla ve ateşle bütünleştirdim seni
hayat belki
bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
hayat belki
Orta sınıf kamu birleşik oyu ve popüler kültür 1920'lerin ortasında savaş öncesi iyimserliklerinin bir kısmını yeniden edinmiş görünüyorduysa da, bu iyileşme riskliydi.
(...) Bu, yansımasını, dönemin 'yüksek sanat'ında - resim, heykel, müzik ve edebiyatta buluyordu. Savaştan önce bile kesintisiz ilerleme inancının rahatlığına meydan okuyan bir azınlık vardı. Dünyanın mekanikleşmesi çoktan iki yönlü görünüyordu: bir yanda misli görülmemiş bir güç ve dinamizm sergiliyor ve diğer yanda insanoğlunun kendi hayatını düzenlemesi nosyonunu paramparça ediyordu. Her türlü ilerleme nosyonunu sorgulayan ve akıldışına merkezi bir rol veren felsefi ve kültürel akımlar ortaya çıkmıştı. Bu eğilimler teorik fizikteki (1905'teki özel görelilik teorisi, 1915'teki genel görelilik teorisi ve 1920'lerin ortasındaki kuantum fiziğinin bir türü olan Heisenberg'in 'belirsizlik ilkesi' gibi) gelişmelerle de cesaretlendiriliyor ve o eski mekanik evren modelinin temelini aşındırıyordu. Aynı zamanda psikanalizin popülerliği, bir zamanlar Freud'un kendisi için de çok önemli olan, akla inancı yok ediyordu.
Nietzsche kendinden istenileni yaptı. Sanki “Müzikte Yahudilik” kendi kaleminden çıkmış gibi, bu makaledeki Yahudi nefretini “tahsilli darkafalı” Strauss üzerine uyguladı. Wagner bir zamanlar Yahudilerin ölmekte olan Alman sanatının bedenine, onu paramparça etmek üzere el koyduğunu söylemişti; “bu bedenin eti, binlerce kurdun kaynaştığı bir yaşam çeşitliliğine dönüşecekti”. Nietzsche de teolog Strauss’u “yok ettiği sürece yaşayan, yediği sürece hayranlık duyan, sindirdiği sürece tapınan o kurtlara” benzetiyor ve “Yahudilik” yazarının yaptığı gibi tiksintisini şu tabloyla ortaya koyuyordu: “Bir ceset, bir kurt için güzel bir düşüncedir, fakat bir kurt, her canlı için korkunç bir şeydir”. Ve sonunda Nietzsche yaşam kuvvetinin savaşan temsilcisi olarak, Wagner’in “Yahudilik” risalesindeki taleplerini yerine getirmeye zorunlu hissediyordu kendisini.