Şimdi durup düşününce onların bu kadar yakınındayken dönem sonunda olup bitenlerden nasıl olmuş da neredeyse hiç haberim olmamış diye merak ediyorum. Herhangi bir şey olduğuna dair elle tutulur çok az işaret vardı -bunu belli etmeyecek kadar zekiydiler- ama aldıkları bütün tedbirlere rağmen su yüzüne çıkmayı başaran anlaşmazlıkları bile bile göz
Vicdanı körelen her insan bir zamanlar çocuktu Umut. Umutları paramparça edilmiş ve o parçalarla hiç barışamamış insanlar yaşıyor bu dünyada. Canı yanan can yakıyor. İncinen incitiyor. Kirlenen kirletiyor. İnsanın karanlık yanında bir kısırdöngü varlığını sürdürüyor. Öyle olunca da o insanlar vicdanlarının yerini bulamıyor.
Ne kadar dönüp dolaşsam, yine de
Hep o çıkmaz sokaktayım çaresiz
Bir umut kırıntısı gözlerimde
Yürüyorum durmadan, dalgın, sessiz
Sokak o sokak, bense ben değilim
Sanki bin yıllar geçmiş aradan
Boşlukta bir şeyler arıyor elim
"Artık o kadar fazla şey oluyor ki, dünya çok hızlı dönüyor. Bir zamanlar kalbini paramparça edecek veya aklını kaçırmana yol açacak şeyleri kabullendiğini görüyorsun artık. Sanki hayat eskiden bir dönme dolaptı şimdi hız treni. "
Alibaba'nın bu sayısı ile Markopaşa'nın 1.dönemi kapanacaktır. Bir yılı az geçen bu dönemde Markopaşa 23, Merhumpaşa 4 , Malumpaşa 5 ve Alibaba 4 sayı çıkabildi. 55 haftanın 36'sında çıktığına göre, 19 hafta gazete engellerle karşılaştı, yayımlanamadı. Sabahattin Ali 19 Aralık 1947'de içeriye girdi. Gazete üzerinde hükumetin, sıkı yönetimin,
Acı, çabuk, şaşırtıcı bir biçimde ve önceden kendini hiç belli etmeksizin geliverdi. Graeber yolculuk boyunca ne bir şey düşünmüş, ne de bir şey duymuştu. Şimdi ise acı, birdenbire, bir geçiş dönemine bile zaman bırakmadan saldırıyor sanki onu paramparça ediyordu.
Durdu ve bekledi. Kımıldanmıyordu. Bıçakların dönmeye başlamasını, acı vermesini, birtakım adlar haline dönüşmesini ve böylece mantığa ve avuntuya açılmasını, hiç olmazsa yazgısına boyun eğmesine fırsat vermesini bekliyordu.
Ama beklediği gelmedi. İçinde, yitirmenin acısından başka hiçbir şey yoktu. Bu yitiriş, sürekliydi. Hiçbir yerde bir köprü yoktu. Bir zamanlar bu köprüyü ele geçirmiş, ama şimdi yine yitirmişti. Kendini dinledi. Bir yerlerde bir ses olmalı, bir umut yankısı dolaşmalıydı. Boşluktan ve adsız bir acıdan başka bir şey bulamadı.
"Acının İçine Dalmış Haldeyim"
Ruh acısı,kaygıdan ve hüzünden,huzursuzluktan ve özlemden,ölüm arzusundan ve umudun çöküşünden doğar.
Ruhun acısıyla,dünyada varoluş şeklimiz kökten bir değişikliğe uğrar.
...
İçimde korkunç bir acı var.
Sakin kalmak ve kendimi kontrol etmek için gösterdiğim çaba yüzünden kaskatıyım.
En acıklı anlar,uyandığım zamanlar.
Bir daha uyanmamak için hiç uyumamak isterim.
Acıya batmış gibiyim.
Dayanlıır gibi değil.
Hiçbir insan bu kadar acı çekmemeli.
Bu acının içine öylesine batmış durumdayım ki, mideme oturmuş bu yükün ortadan kalkması bana imkansız geliyor.
"İnsan kendini kırık iki bacak üzerinde yürümeye mecbur gibi hissediyor."
Kendimi paramparça hissediyorum.
İnsan bu durumdayken korkunç bir acı hissediyor.
Hiç ulaşılamayan bir şeyi aramak gibi bir şey bu.
Acı çekmeye devam etmeli miyim?
Bu acı neden ibaret?
Fiziksel acı bunun yanında hiç kalır!
Tessa ve Hardin kadar dik kafalı karakterler görmediğime artık eminim. Birbirlerini bu kadar sevip aynı zamanda bu kadar hırpalayan iki insan nasıl olabilir bilmiyorum. Sürekli saklanan sırlar,verilip tutulmayan sözler... Artık yeter dediğim zamanlar oldu ama bu kitapta ilginç olan şey beni sıktığını düşündüğüm zaman bile merak ettirmesi. Direniyorum. Ben o mutlu sonu göreceğim inşallah :D Sabrı olmayan okumasın. Gelsin üçüncü kitap. Bıkmış olsam da sıra After 3: AYRILIK 'ta :)
George Orwell – 1984
Bugün; hepimizin bir yerlerden illaki duyduğu, en azından Instagram hikayelerinden gözümüze ilişmiş, günümüzde oldukça popüler bir eser olan George Orwell’ın 1984 romanı hakkında bir şeyler karalamak istedim.
Yaptığım gözlemler neticesinde, insaların kafasında “popüler olan bayağıdır.” gibi gerçekdışı bir önyargı olduğunun