“İnsan dediğin mahlûk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma...”
Kuyucaklı Yusuf, ne kadar aksi olması gerektiğini düşünse de, bu şekilde davrandı her zaman.
.
.
Çocukluğundan beri kendini hiçbir yere ait hissetmedi . Kendisini düşünen birilerin varlığını bile hissetmedi. Onu hayata bağlayan sadece Salâhattin babası ve Muazzez’iydi. Salâhattin babası, onu kanatları altına aldığı için, Muazzez’i ise.. Nedensiz..
İstemediği bir hayat yaşadığını her soluğunda hissediyordu. Tutunmaya çalıştığı hayat, her defasında ayağına taş koymaya çalışıyor gibiydi. Ama onun tek bir özelliği; yılmaması ve mütemadiyen başını dik tutması, onu bu engeller karşısında kolundan tutup kaldırıyordu.
“Paranın gözü kör olsun” dedirtecek olaylar karşısında bile, sadece kendini değil başkalarını da düşünerek hareket etti.
İki üç kağıt parçası için insanların, şereflerini, haysiyetlerini, makamlarını sattığı bu dönemde, Yusuf’un saf ve temiz kalması tabii bir yere kadar sürdü.. Aslında yine de temizliğinden bir şey eksilmedi bence ama, neyse..
.
.
Kitap okumadım film izledim diyebilirim. Sürükleyiciliğini siz düşünün. Sabahattin Ali yine konuşturmuş kalemini. İyi ki varsın üstad
Herkese tavsiye ederim. Kitapla kalın, sağlıkla kalın ve evinizde kalın..