Atmosfer basıncından yoksun kalsa, bedenimiz kim bilir nasıl patlardı - demek ki, insanların çabalarının elinden zor zamanların, yokluğun, iğretinin ve mağrurluğun yarattığı baskı alınsa, patlayacak derecede olmasa dahi, dizginsiz deliliğe ve çılgınlığa sürükleyecek derecede, taşkınlıkları artardı. Anlaşılıyor ki, her insanın, her zaman bir miktar sıkıntı, acı veya derde ihtiyacı vardır. Tıpkı geminin düzgün ilerleyebilmek için bir miktar ağırlığa ihtiyaç duyduğu gibi. İş, zorluk, dert ve yokluk insanların hemen hemen tümünün yaşamı boyunca kaderidir. Buna karşın, tüm isteklerimiz, arzu eder etmez gerçekleşseydi, insan hayatını nelerle dolduracak, nelerle meşgul olabilecekti. İnsanlığı her şeyin kendiliğinden yetişip büyüdüğü, güvercinlerin kızartılmış olarak etrafta uçuştuğu ve herkesin sevdiği kişiye hemen kavuştuğu bir yerde tasavvur edin: Böyle bir yerde insanların bir bölümü can sıkıntısından ya ölür ya da intihar eder, geri kalanlar da birbirleriyle savaşır, birbirlerinin gırtlaklarına sarılır ve cinayet işlerlerdi. Bu ise, normal hayatta var olandan daha çok acı doğururdu. Demek ki, insanoğluna en çok yakışan yer ve varlık biçimi, yine yaşadığı yer ve sahip olduğu varlık biçimidir.