Ölümünün üstünden bunca zaman geçtikten sonra, şimdi dönüp bakınca, yaşam şeklimiz mucizevi geliyor bana, sadece ortak bir zihnin içindeki taş ve dişlilerin sessiz uyumuyla gerçekleştirilebilecek bir mucize.
“Birbirimize daha çok hediye vermeye başladık…Sanki deliği doldurabilir, tuzla buz olan duvarı tekrar inşa edebilir, başka tecrübeleri içeri davet etmek için açtığımız yaraları ka patabilirmişiz gibi.”
“Hiçbir şiirimin sonunu getiremediğimden yakındığımda, Paul Valery'den alıntı yaptı: "Şairler şiirleri bitirmez, onları terk ederler." Sonra da, "Endişelenme, halledersin çocuk" diye ekledi.”
-Evet belki de, dengemi kaybettim. Sorun ne bilmiyorum.
-Neşeni kaybettin, dedi hiç tereddütsüz.Neşemiz olmadan ölü sayılırız.
-Tekrar nasıl bulacağım peki?
-Neşeli olanları bul ve onların kusursuzluklarına dal.
Çocukken ne mutluyuzdur. Işık, mantığın sesiyle nasıl da körelir. Bu hayatta taşı düşmüş yüzükler gibi dolaniyoruz. Ama sonra bir gün, bir yerden köşeyi dönüyoruz ve bir de bakıyoruz ki karşımızda, yerde yatıyor; mücevher gibi kesilmiş, ışıl ışıl bir kan damlası… Hayalet değil gerçek. Dokunup rahatsız edersek yok olabilir. Ama bir adım atmazsak da, hiçbir şey düzelmeyecek. Bu bilmeceyi nasıl çözeceğiz? Bir yolu var.Dua edin. Kendi duanızı söyleyin. Nasıl söylerseniz söyleyin, fark etmez. Çünkü bittiğinde, saklamaya değer tek mücevhere, bağışlamaya değer tek tohuma siz sahip olacaksınız.