-"Dikkatli bir yasal denetim altında tutulması ve halkın hizmetinde olması gereken büyük şirketler hızla halkın efendisi haline geliyor" Sanayi ve finans sermayelerinin birleşmesi yolu ile, birkaç büyük şirket o kadar büyüme olanağını yakalamıştır ki, bugün bazı sanayi kollarında ürünün yarısından fazlasını ya da hemen hemen tamamını, gerçekte, bir avuç firma üretmektedir. Bu sanayi kollarında, hiç kuşku yok ki, "serbest rekabete dayanan geleneksel Amerikan sistemi" artık mevcut değildir. Bunun yerini, ekonomik gücün birkaç elle toplanması demek olan tekel almıştır.
Teoriye bakıldığında, rekabet güzel bir şeydi. Ama kapitalistler işlerin teoriye uygun yürümediğini anladılar. Rekabetin kârları azaltmasına karşılık birleşmenin kârları arttığını gördüler. istedikleri kârdı, o halde niye birbirleriyle rekabet etsinlerdi? Birleşmek, kendileri için daha iyi olacaktı.
Reklam
Kapitalist, daha fazla kâr elde etmeyi sadece daha fazla sermaye biriktirmek ve böylece daha fazla kâr edebilmek için istiyor değildir; kendisini böyle hareket etmeye sistem zorlamaktadır.
Kapitalist, dur durak bilmeden hep daha çok kâr elde etmek ister; böylece daha çok sermaye (üretim araçları ve işgücü) biriktirir; böylece, gittikçe daha çok kâr eder; böylece, daha çok sermaye biriktirir ve bu böylece sürüp gider. Kârları artırmanın yolu, işçilere, gittikçe daha fazla malı, gittikçe artan bir hızla, gittikçe azalan bir maliyetle üretmektedir.
İşçinin ücret olarak aldığı ile ürettiği mala kattığı değer arasındaki farka artık değer denir. Artık değer işverenin kârıdır. İşveren, işgücünü bir fiyata alır ve bunun yarattığı ürünü daha yüksek bir fiyatla satar. Farkı yani artık değeri kendisine alıkoyar.
İşçiler, ham maddeyi kullanıma hazır nesneye dönüştürmekle, yeni bir zenginlik, yeni bir değer yaratmış olur. işçiye dönen ücretle işçinin ham maddeye kattığı değer arasındaki farkı kapitalist kendisine alıkoyar. İşte, kapitalistin kârının kaynağı budur. Bir işçi kendisine bir işverene kiraladığı zaman onu ürettiği şey değil, fakat üretme yeteneğini, değil üretme gücünü satar. İşveren, işçiye 8 saatlik çalışmasının ürünü olan şeyin karşılığını ödemez; onu 8 saat çalıştırmak için para verir. İşçi işgücünü, iş gününün (sekiz saattir diyelim) bütünü için satar. Şimdi, varsayalım ki, işçiye verilen ücretin değerini üretmek için gerekli zaman 4 saattir. İşçi 4 ay çalıştıktan sonra işini bırakıp evine gitmez. Asla böyle bir şey olmaz. Onu, 8 saat çalıştırmak için kiralamışlardır. Bu yüzden, geriye kalan 4 saatte de çalışmaya devam eder. İşçi bu ikinci 4 saatte kendisi için değil fakat işvereni için çalışır. Emeğinin yarısı, karşılığı ödenmiş emektir; öteki yarısı, karşılığı ödenmemiş emektir. İşverenin kâr kaynağı karşılığı ödenmemiş emektir.
Reklam
661 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.