Bu, Plutarhos'un rivayeti: Bir gün, Pyrrhus yeryüzünü almak için düşler kuruyordu: "Önce Yunanistan'a baş eğdireceğiz" diyordu.
–Ya sonra? Diye Cinéas sordu.
–Sonra Afrika'ya el atacağız.
–Afrika'dan sonra?
–Asya'ya geçeceğiz. Anadolu'yu, Arabistan'ı alacağız.
–Sonra?
–Hindistan'a kadar gideceğiz.
–Peki, ondan sonra?
–Ah, dedi Pyrrhus, ondan sonra dinleneceğim!
–Niçin? Diye sordu Cinéas. Niçin şimdiden dinlenmiyorsun?
(S. de Beauvoir, Denemeler, Payel Y. İst. 1976)
Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım… “… ben ne kızıl, ne kara, ne de beyazım. Ben hıristiyan, yahudi, müslüman, mormon, poligam, homoseksüel, anarşist ya da boksör de değilim.
Ben bir kadını/erkeği, onunla evli olduğumu kanıtlayan evlilik cüzdanına sahip olduğum ya da cinsel açlığımı doyurabilmek için değil, gerçekten
Hristiyan din bilimcisi William Payel şöyle der: Diyelim yol kenarında bir saat bulduk. Bu saatin oralardaki taşlar gibi doğal olarak ortaya çıktığını düşünmeyiz. Aklımıza "birilerinin yaptığı" gelir.
Bilinçaltı olanı hatırlamak, düşünmek ve duyumsamak istemeyiz. Çünkü bütün bunları bir zamanlar kendimiz bilinçaltına atmışızdır. Söylenenlere ne kadar karşı çıkarsanız çıkın Freud’un dediği gibi: İtirazlarınız bir anlam taşımaz.
Kitabı birkaç defa okudum ve her seferinde farklı düşünce denizlerine daldım.
Kitap genel olarak geçmişten günümüze ve Doğu ekininden Batı ekinine göre;sevgi kavramının ne anlama geldiğini,neler ile karıştırıldığını ve aslında ne şekilde gelişirse olgun bir insanda olması gereken sevgi haline geleceğini anlatıyor.Sevginin neden bir sanatmış gibi