günlerden pazar,ayın 20 si,yıl 2018...deniz kenarında oturuyorum,deniz uykuda bu arada mışıl mışıl uyuyor..bekçi rüzgarda yeni yeni çıkıyor devriyesine,günaydın diyor erken kalkıp, sayın güneşi bekleyenlere...bulutlar mutlu romantik bir geceden sonra görünürlerde yoklar,galiba biraz şarabın etkisinde kalmışlar...derken güneş çıkıyor sıradağların arkasından gülümseyerek ,insanın içini ısıtarak..,deniiz de uyanıyor uykusunda,hafiften kıprıdanmaya başlıyor...rüzgar devriyesini atıp yine evine çekiliyor,pembe panjurların arkasına...bende eşsiz ikili simit ve çayın yanına peynirei de davet ettim,oturuyoruz beraber...derken akrep 8 de yelkovan 2 de takılıp kaldı..o geçiyordu,her zamanki güzelliğiyle,o berrak yüzü denizi kıskandırıyor,deniz hırçınlaşıyor,güneş kıskanıyor gülüşünü''ben bile bu kadar ısıtamıyorum kalpleri.''diyor ve çekiliyor bulutların arkasına..bulutlar bile kararıyor ben biz bu kadar günahsız,bembeyaz olamadık diye....ağlıyorlar :( gidiyorum yanına O'nun..günaydın diyorum tebessümle birlikte..beklettim mi diye de soruyor,hafif bi üzgünlük..''beklerim tabiki ömür boyu'' diyorum ve sarılıyor sımsıkı...kulağımda bir fısıltı,güneşin gülümsemesine,denizin durulmasına,bulutların dağılmasına,çiçeklerin açılmasına,martıların herkesi günaydın a boğmasına tekrardan neden olan o cümle.... T.Ç.
Canım Kızım; Meğer sanaymış yolculuğum. Burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım.. Yalnızlık,
Reklam
Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve kuşları... Maviyi bile yok etmişti, sonra da sırasıyla diğer renkleri, bazı sesleri, kelimeleri ve anlamları. İnsan bu yoklukta yeni bir şey söyleyemez, olsa olsa kendini tekrar ederdi.
Sayfa 5
Nikos Kazancakis [18 Şubat 1883-1957]
...ölüm bazen hayatımızın içine, baş döndüren bir koku gibi akar; hele de ıssız bir yerde olup, ay ışığı ve derin bir sessizlik varken, insanın vücudu yeni yıkanmış, hafifçecikken ve ruhun karşısına aşırı engeller çıkmazken, yani uykuda. İşte o vakit, bir an için hayatla ölüm arasındaki yarım duvar saydamlaşır, insan onun arkasında,
Bir gün kedim Mındar ölecek Bunun için çok üzgünüm Gandalf çocukluğumun geçtiği evin yıkılacağı gibi O evin önüne abimin diktiği çam ağacı da kesilecek. Dedem öldü, nenem öldü Ama ölmeyecek gibi yaşamıştı onlarda. Dedem son nefesine kadar suladı güllerini Nenem ise son nefesine kadar yedi. Sanki biraz sonra ölecek olanlar onlar
Uğur Mumcu anısına saygıyla
Bir Pazar Sabahıydı Ankara Kar Altında Zemheri Ayazıydı Yaz Güneşi Koynunda Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana Zalımlar Pusudaydı Bedenim Paramparça Ucuz Can Pazarıydı Kalemim Düştü Kana Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun Çevirdim Anahtarı Apansız Bir Ölüme Şarapnel Parçaları Saplandı Ciğerime Ucuz Can Pazarıydı Kan Doldu Gözlerime İsimsiz Korkuları Katmadım Yüreğime Bembeyaz Doğruları Yaşadım Ölümüne Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun
Reklam
271 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.