İl ve 'ilçeler arasındaki rekabet gittikçe ar tıyordu. Bu ezelden de böyleydi. Her bölge, milletvekili
kendi yöresinden çıksın istiyordu. Bir ilçenin delegesi diğer ilçeye ancak özel hesaplar, pazarlıklar sonucu oy veriyordu. Yoksa canı pa hasına olsun oy vermiyordu. Bir bölgeden diğe rine oy kaçıran delege anlaşılırsa ihanetle suç lanıyordu. Sözkonusu durum bir bakıma oy ka fatascılığıydı. Diyelim ki küçük bir ilçenin dele ge sayısı az, en iyi aday adayına da sahip olsa ellerinden birşey gelmiyordu. Beri yandaki is terse odun olsun seçiliyordu.
EFELYA'dan...
........
Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp:
“Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?”
“Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı.
“Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
1916 Ayaklanması, bir taraftan Arap ve Müslüman kamuoyu nezdinde İttihatçı yönetimin gayriislâmî uygulamaları gerekçe gösterilerek meşrulaştırılmaya çalışılırken diğer taraftan İngilizlerle gizli pazarlıklar sürdürülerek siyasî kazanım hesapları yapılmak suretiyle kendi içinde tezatlar taşıyan bir karaktere sahip olmuştur.
"... Kimse Luis'in, bir yandan kendi hayatlarını harcadıkları şeylere karşı koymaya cesaret ederken, buna rağmen her zaman batmamayı başarıp pazarlıklar ve rezilliklerden uzak durmasını affedemiyordu."
Kitap II. Meşrutiyet’te Osmanlı parlamentosunda görev yapan bir mebus, Mekke mebusu Abdullah b. el-Hüseyin’in (1882-1951) hatıralarından oluşmaktadır. . Yazar aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin Mekke Emiri olan ve 1916’ da Osmanlı Devletine isyan eden Şerif Hüseyin’in oğludur. Abdullah 1921-1923 arasında İngiliz mandası altındaki Filistin’in bir
Mehmet Ali Paşa Mısır'da Osmanlı Devleti için büyük bir tehlike arz ediyordu. Reşit Paşa, Mısır meselesinde İngi lizlerin yardımlarını temin etmek bahanesiyle Balta Limanı'ndaki yalısında dört gün süren ve çok gizli tutulan pazarlıklar sonucun da 17 Ağustos 1838'de Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşmasını imzaladılar. Mustafa Reşit Paşa bu antlaşma ile ilgili bir yazısında "İlk defa hücuma uğradığını ve siyasi düşmanlarının en ağır tenkitlerine maruz kaldığım antlaşma budur" diye yazıyor.
"Apollo’yu uzun zamandır tanırım. Bencil, benmerkezci ve kabadır ama çok da yalnız.”
“Belki de bencil, benmerkezci ve kaba olmasaydı yalnız kalmazdı.”
“Demek istediğim şu ki arkadaş istiyor. Evet, arkadaş edinmek için pazarlıklar yapmak zorunda olması biraz acınası ama fark etmediysen diye söylüyorum, Apollo samimi ilişkiler konusunda bir şey bilmiyor. O yüzden âşıklarıyla ilgili s*çıp batırıyor.”
“Daha iyi olmayı denemiyor bile.”
“Çünkü yapmasına gerek yok. O bir tanrı.”
“Bu bahane değil.”
“Ancak yine de bir bahane.”
Cumhuriyet idaresinin ve ideolojisinin dinle alakalı bahislerde hiç değişmeyen bazı katı tarafları ve bilerek bütün tarihi boyunca muğlak ve müphem bırakılmış bölgeleri olmakla beraber bazı alanlarda değişikliklere, tashih ve tadillere gittiği dönemler de olmuştur. Cumhuriyet dönemini Cumhuriyetin ilânıyla değil de Millî Mücadele ve Ankara'da
1884 de Uluslararası meridyen konferansı'nda Greenwich ortalama saatini (GMT) he göre dünyanın bir kısmında öğlen iken bir kısmında gece olduğunu bir tarafta yazken bir tarafta kış saatlerin değişik olması bir yerde sabah 8 iken biri, yerde akşam 9 biri ışığın yokluğuna mahkum doğmuştu.
Diğeri, onun mahrum olduğu ışığın varlığına tutulmuştu.
Bir kadın zorluklarla mücadele etmeye ailesi öldürülmüş eşi de yok bebeği ile beraber zorluklar içindeydi açlardı
Hades; Yıllar önce hain damgası vurulan bir askerdi.. Ülkesinden atılmış ve sevdiği kadını arkasında bırakmış ölüm haberini aldığında ise artık tamamen duygusuz biri olmuştu taki bir kadın ve bir bebek karşısına çıkane dek..
CIA İçişleri bakanlığı İran istihbaratı gizli pazarlıklar Dünyanın bir ucuna uzanan pazarlıklar soluksuz okuyacağınız bir hikaye
Ulun Azaphan: görünürde çok başarılı bir işadamıdır. Ticaretle uğraşmaktadır.
Serinin ikinci kitabında bakalım neler olcak
"Adeta cehennemin en karanlık dehlizlerjnden fırlayıp çıkmış gibi bakıyordu safir gözler." "Adeta yaratacağı felaketi işaret ederek,gökyüzünü ikiye bölen bir şimşek gibi çakan bu sesle,minik beden irkilerek ağlamaya başladı."
Yazarımıza bu güzel eser için teşekkür ederim
Esasen Abdülhamid,mizaç bakımından amcasının taban tabana zıddıdır.
Evvela vücutça:Abdülaziz uzun boylu, şişman,gözleri parlak,alnı dar,kanlı canlı bir zat;
Abdülhamid, aşağı yukarı kısa boylu,sıska ve biraz kambur.Teni esmere yakın, kocaman bir burun,derin göz çukurlarında kaybolan gözler.
Amca zevklerinde aşırı,yeğen kanaatkâr ve nefsine hâkim.Manevi bakımdan da tam bir zıddiyet:
Abdülaziz padişahlık görevini ihmal etmişti.Abdülhamid lüzumundan fazla padişahtı.
Yegane karar mercii kendisiydi.Bütün işler Yıldız Sarayı’nda çözümlenir,bütün pazarlıklar orada yapılırdı.Bitmez muhabereler yüzünden kendini de tüketir, kâtiplerin de canına okurdu.Abdülaziz,deminde söyledik,herkese güvenirdi.
Abdülhamid'in kimseye itimadı yoktu.Baş başa verip kazan kaynatmasınlar, fesat çıkarmasınlar diye nazırlarını gözünün önünden ayırmaz,onları sadık birer bende haline getirmek isterdi.
Abdülaziz sabırsızdı.Devlet işlerinden söz açan başvekilini sonuna kadar dinlemez,hiçbir şeyi nihayetine kadar okumazdı,hatta methiyeleri bile. Abdülhamid her şeyi okurdu: Bütün mektupları,bütün jurnalleri,liberal Avrupa basınının aleyhinde döktürdüğü en zehirli hicivlere varıncaya kadar eline geçen her şeyi,hem de tek satır atlamadan okurdu.Vatanperverlerin yazlıkları da caba. Yüzde yüz inanmıştı ki,devlet ellerine tevdi edilen mukaddes bir emanettir.Başlıca vazifesi:emaneti olduğu gibi muhafaza etmek ve gelecek
nesillere hesap vermektir.