Juliet gerçekten Romeo'yu sevmiş miydi, Elizabeth Bennet Darcy'yi? Peki ya Sindrella gerçekten yüzünü hatırlamayıp onu bir ayakkabıyla zor bulan o herifle aşık olduğu için mi evlenmişti?..
Ha bir şey daha: on sekiz yaşında bir sevgilim var!
Evet, benden tam on iki yaş küçük! Fakat bunda bir şey yok bayım; Kafka ile Milena arasında da tam on iki yaş vardı. Abelard ile Heloise arasında yirmi yaş. Çok sevdiğim Oğuz Atay ile Pakize Kutlu arasında da on sekiz yaş vardı. Peki Dostoyevski? Ah evet, karısı Anna Grigoryevna ile arasında tam yirmi dört yaş vardı. Ah tabi, onlar başka adamlar, diyeceksiniz. Bize gerçeklerden söz et! Gerçek şu ki, ben atalarımın yolunda gitmekten gurur duyuyorum: büyükbabamla büyükannem arasında tam on beş; babamla annem arasında on bir yaş var.
“Mutlak ağırlığın burada bir önemi yok. Bunu sınıfta bulunan herkes rahatlıkla kaldırabilir, değil mi? Önemli olan bardağı ne kadar uzun süre elinizde tutmaya çahştığmızdır. Eğer, kısa bir süre tutarsanız, ağırlığı hissetmezsiniz. Peki, yarım saat tutmaya çalışırsanız? Bardak ağır gelmeye başlar ve kolunuzda ağrı hissetmeye başlarsınız. Eğer, çok daha uzun süre tutmaya kalkışırsanız, kolunuz şiddetli bir şekilde ağrır ve kolunuzu artık kullanamayacak hale gelebilirsiniz. Bardağın ağırlığı aslında hep aynıdır ama siz bardağı tutmaya çalıştıkça size çok daha ağır gelir.”
Yaşamımızdaki stres ve endişeler bu su bardağı gibidir. Sıkıntılarınızı küçük bile olsa devamlı yanınızda taşırsanız, hiç dinlenmezseniz, sonunda sıkıntı dayanılamayacak duruma gelir. Bir ömür boyunca, bizi üzen şeyleri düşünürsek, felçli gibi hissetmeye başlar ve hiçbir şey yapamaz hale geliriz.