Nilgün Marmara... Küçüklüğümden beri ne zaman ismini duysam, görsem bir ürperti hissederim tüm vücudumda. Hep uzaktan sevdim seni. Bir dergi kapağında boy boy fotoğraflarını görsem kaçardım. Bir yazını görsem hemen atlardım. Kendime hiç itiraf edemedim yalnızlığımı. Sanki bunu sen bana itiraf edecektin, korkardım. Çünkü senin bana göstereceğin
Sonra evlere dönmek için bir taksiye atlıyoruz. Tam benim semtime geldiğimizde Nilgün bana dönüp; 'Biliyor musun...' diyor. Ben şiir yazıyorum ve yazılmış çok şiirim var.'
Şaşkınlıktan donup kalıyorum.
'Bundan hiç söz etmedin.'
'Hiç kimseye söz etmedim, yalnız sana söylüyorum.'
'Ece ya da İlhan Berk de mi bilmiyor?'
'Hiçbiri. Ama şiirlerimi sana göstereceğim.'
'Hemen. Peki neden göstermedin şiirlerini?'
'Hiç sormadılar ki. İşte öyle...' diyor Nilgün.
Bir süredir masamın üstünde tek sayfa bir mektup duruyor.
“Şuna bir göz at” diye elime tutuşturulmuş bir mektup…
13 Eylül 2002 tarihli… Düzgün bir el yazısıyla yazılmış.
En üstte büyük harflerle “Aslında bütün mesele neydi?” yazıyor:
“Hani, ‘Hayatın neresinden dönülse kardır’ dizesi var ya Nilgün’ün, canım benim, ben yaşamın neresinden
Bir süredir masamın üstünde tek sayfa bir mektup duruyor.
"Şuna bir göz at" diye elime tutuşturulmuş bir mektup...
13 Eylül 2002 tarihli... Düzgün bir el yazısıyla yazılmış.
En üstte büyük harflerle "Aslında bütün mesele neydi?" yazıyor:
"Hani, ‘Hayatın neresinden dönülse kardır’ dizesi var ya