Duygular insanın içinde kendiliğinden varolmaz. Onları Yaratıcı yaratır.
"Kedi aç galiba, miyavlıyor, dedim ve besledim." "Hayır Kırmızı. "Kedi aç demek bir düşüncedir. Benim sor- duğum senin içinde oluşan şey..." "Hımm, kedinin acıklı sesini duyunca içim buruldu. Evet, acıma diyebilirim. Evet, evet acıma hissi ona karşı hissettiğim buydu. "Hadi şimdi bunu da käğıda
Sayfa 298Kitabı okudu
Bir konu ile ilgili Google’da araştırma yaptığınızda yaklaşık olarak 1,5 milyon sonuç ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Peki, bu bilgilerden hangisi doğru veya aradığınız cevap hangisi? İşte bu noktada bilgiye ulaşmak kadar doğru bilgiyi süzebilmek de önemli.
Reklam
Peki ya sonuç ?
Bir nevi o kalabalığın içinde kaybolmayı reddettim..
Olasılık nedir?
Olasılığın fizikteki anlamı yaşamdaki sıradan, ya da kumarhanedeki anlamıyla, tamı tamına aynıdır. Bu, belli bir olgunun gerçekleşmesinin şansı ya da olabilirliğidir. İyice dengelenmiş bir parayla düzgün olarak yazı-tura atılırsa tura gelmesinin de yazı gelmesinin de şansı elli-ellidir. Dolayısıyla her iki sonucunda olasılığı tamı tamına 1/2. Bu
Sayfa 376 - Alfa Bilim
Peki, ya sonuç Ruhi Bey, ya sonuç Biz sizi tanımaz mıyız Siz ne yaparsınız bundan sonra, biz ne yaparız Bir bütünün parçalarıyız, bir bütünün parçalarıyız.
Neden 'isteyen' herkes başarılı olamıyor?
Ne zaman kalabalık bir gruba konuşma yapsam hemen sorarım: "Kimler başarılı olmak istiyor?" Katılımcıların % 99'u "ben" anlamında ellerini kaldırır. Gülümseyerek teşekkür ederim. Ardından ikinci soru gelir: "Peki sizce insanların yüzde kaçı başarılı, mutlu ve yaşadığı hayattan memnun? Yüzde kaçı hayal ettiği hayatı yaşıyor?" Gelen cevap: "% 5 ile % 10 arasında!" Yaş, eğitim, cinsiyet fark etmeksizin aynı soru üç aşağı beş yukarı aynı cevabı getiriyor. Ne ilginç bir sonuç değil mi? Bu kadar çok insanın istediği, bu kadar az insanın elde edebildiği başka ne var dünyada? Sosyal başarı, maraton yarışlarına benzer. Yarışın başında 100 kişinin 99'u kazanmak istediğini söyler, yarışın sonunda 10 kişi kalır. Peki kaybeden % 90'lık kesim nereye takılıyor? Neden 'isteyen' herkes başarılı olamıyor? Dünyada daha çok başarılı insana yer ve talep varken, neden bu kadar az 'başarılı' insan var? Bu sorulara bulduğum cevaplar beni bu kitabı yazmaya zorladı. Daha fazla başarılı olmak istemeniz sizi bu kitaba getirdi. Başarıyla randevunuza hoş geldiniz!
Reklam
- "Lev Tolstoy' un Savaş ve Barış 'ı yazarken her gün etle beslendiğini söylerler. Anna Karenina' yı yazarken de durmadan et tıkınırmış. - Peki, Kroçyer Sonat'ını yazarken de et yer miymiş? - Kroçyer Sonat kısa bir roman, ama Tolstoy yalnız sebze yiyerek Savaş ve Barış 'ı yazmaya kalksaydı sonuç ne olurdu pek merak ediyorum."
Divide et impera demişler: Böl ve yönet. Böl ki zen­ginleşesin; böl ki insanları kandırasın, kafalarını karıştı­rasın ve adaletle alay edesin. İşçileri bölüp dağıtın; her birine ödenen yevmiye kişi başı üretilen değeri aşıyor bi­le olabilir, ama buradaki mesele o değil. Yirmi gün çalı­şan bin adamın emeği, elli beş yıl çalışan tek bir adamın emeği üzerinden ödendi; peki, ama tek başına birisinin bir milyon asır çabalasa da başaramayacağı şeyi bin kişi yirmi günde başardığına göre, bu alışveriş hakça mıdır? Bir kere daha hayır: Tek tek emeğin karşılığını ödeyince kolektif emeğin karşılığını ödemiş olmuyorsunuz. Sonuç olarak, karşılığını vermediğiniz bir kamusal mülkiyet hakkı daima mevcut ve siz ondan haksız yere faydalanı­yorsunuz.
Bitkilerin genleriyle oynuyoruz. -Plastik üreten bitkiler yaratmak için. Mısırların genleriyle oynuyorcrz. -Büyürken böceklerin onları yemesini engelleyecek bir zehir üretsinler diye. Bu, büyü değil! Gelecekte böyle bitkiler üretilecek, hatta böyle mısırlar bugün bile var. Genlerini değiştirdiğimiz için, onlara “genetiği değiştirilmiş organizma”, yani kısaca “GDO”lar diyoruz. Harika gelişmeler yaşanacak! İnsan; hayat kurtarmak, hastalıkları, gelişim bozukluklarını, sakatlıkları önlemek için genleri değiştirecek. Hatta bazıları, GDO’ların tarımı iyileştirerek dünyadaki açlık sorununu çözeceğini ileri sürüyor. Ama, plastik üreten bitkileri yediklerinde böceklere, bu böcekler insanları soktuğunda insanlara ne olacak? Peki, ya hayvanlar veya insanlar böcek öldürücü mısırlardan yediklerinde..? Belki hiçbir şey olmayacak. Ama yine de dikkat etmeliyiz. İneklere, “deli dana” hastalığına yakalanmalarına yol açan hayvansal unlardan yedirdiğimizde de bir şey olmayacağına inanıyorduk. Ama oldu. Sonuç: İnsan için ölümcül bir hastalık.
Sayfa 26 - Günışığı Kitaplığı
Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken bir yandan da onlarla sobbet ediyor, "Nerelisin?", "Kaç kardeş siniz?" gibi sorular soruyordu. Gözleri bir ara, saçının ortası kırmızı olan bir delikanlıya takıldı. Delikanlıyı yanına çağırdı ve merakla sordu: "Adın ne senin evladım?" Delikanlı, hazır ol
Reklam
Uzaylılar bizi ziyaret ederse ne mi olur?
- Dalga geçmeyin! Ben bir iyimserim, bir gün yıldızlara ulaşacağımıza inanıyorum. - Peki ya biz uzaya çıkmadan uzaylılar bize gelirse? - Dua edinde böyle bir şey olmasın! - Niye? - Uzaylılar bizi ziyaret ederse, sonuç Kristof Kolomb’un Amerika’ya çıkmasına benzer! - Yani? - Bu keşif, hatırlarsanız Amerikan yerlileri pek hayırlı olmamıştı. Karşılaşmak istemediğimiz zeki canlıların bize ne getireceğini görmek için kendimize bakmamız yeter.
Sayfa 57 - Dokuz yayıncılık 1. BasımKitabı okudu
Joo Won’un darlama seviyesinin tatlılığı skdkkf
''… Joo Won grubun arkasından giden Ra Im’i yakaladı. ‘Sen kal.’ Ra Im, Joo Won’a dik dik baktı. ‘Neden?’ ‘Konuşmamız gereken bir konu var. Meşgul olduğum için bu aralar seni sıkıştıramadım ama hâlâ bir sonuç yok mu?’ ‘Saçma şeyler düşünmeye vakit ayıracak kadar boş biri değilim.’ ‘Neden bu kadar çok kaçıyorsun? Peki, bunu daha sonra sessizce ikimiz konuşalım…’ …''
Sayfa 107 - Olimpos Yayınları
Her birimizin önüne konan hayat planı 25 yaşına kadar okullara gidip eğitilmek.Sonuç ne peki ? Ülkesi dışında hiçbir ülkeye gidememiş, anadili dışında hiçbir yabancı dile hâkim olmayan biri olmak...Bunlar bir yans yıllarca süren eğitimlerden sonra işe girememek.Peki tüm bunlar ne için? Dünyada doğup dünyayla iletişime geçmeden gidip konuşamadan gezip göremeden kendi sokağımızda doğup büyüyüp ölmek için mi?
Rıfat Ilgaz'ın oğlu, şairi ilk görüşte tanıyor...
Henüz altı yaşındaki oğlu Aydın'ı gezdirmek için Beyoğlu'na getiren Rıfat Ilgaz, yolda Orhan Veli'yle karşılaşır. Biraz şakalaşırlar, çoğunlukla da Nurullah Ataç'a takılırlar. Bir ara yere çömelerek Aydın'ın saçlarını okşar Orhan Veli. Çekingen bir çocuk olmasına karşın hiç yabancılık çekmemesine şaşıran babası: "Bak Aydın! Bu amca var ya, bu amca..." diye onları tanıştırmaya çalışırken Aydın konuşur: "Orhan Amca" Her ikisi de şaşırır, altı yaşındaki çocuğun Orhan Veli'yi tanımasına. Hayatında ilk kez Beyoğlu'na gelen bu çocuk, daha önce de O'nunla tanışmış olamazdır. Ama iş sonradan anlaşılır: "Demek tanıyorsun haa! Çok güzel! Peki nereden tanıyorsun?" "Doğan Kardeş'ten!" Gerçekten de Doğan Kardeş dergisi, La Fontaine'nin şiirlerini çeviren Orhan Veli'yi 'Orhan Amca' ismiyle tanıtmış ve bir de resmini yayımlamıştır. Sonuç olarak Orhan'ı bilen Aydın, Veli'yi de o gün öğrenir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.