NALAN KARAGÖZ

NALAN KARAGÖZ
@penolope1
İnsanım ve insani olan hiç bir şey bana yabancı değildir*Terence Terentius
ÜNİVERSİTE
BURSA
60 okur puanı
Haziran 2016 tarihinde katıldı
Yeni bir evin eşiği yalnızlık doludur. s.21 Bu tuvalet eskiden erkekler içinmiş. Buradaki aynalar da donuk gri metal dörtgenlerle değiştirilmiş, ama pisuvarlar hâlâ orada, bir duvarda, sarı lekeden beyaz emayeden. Tuhaf biçimde, bebek tabutlarına benziyorlar. Erkek yaşamının çıplaklığı tekrar şaşırtıyor beni: duşlar basbayağı açıkta, bedenler inceleme ve karşılaştırma için meydanda, özel yaşamın teşhiri. Niçin yaparlar bunu? Hangi güven tazeleme amacına hizmet eder? Bir nişanın bir anlık parlaması, ey ahali bakın, her şey yerli yerinde, ben buraya aitim. Kadınların birbirlerine kadın olduklarını kanıtlamaları neden gerekmez? s.85 Kırık sözcüğü gibi hissettim kendim s.119
Reklam
Sana vurulmuşsam, beynimin, yüreğimin ve etimin sürüp gittiği türküde senin adını, senin- doyulması imkansız- güzel tadını bulmuşsam, bunda ikimizin ya da ikimizden birinin , ayıp olan, yersiz olan, tabu olan yönü ne? Lütfen beni bu konuda ikna etmeni istiyorum. Varsa böyle bir yönümüz, beraberce onaralım ya da gerekiyorsa ben kendimi yakayım. "Gözlerinden, burnunun üst dudağına düşen fark edilmez incecik gölgesinden öperim canım. Öperim ömrüm. Yaşşa! "
Sayfa 177Kitabı okudu
Faşizm, çok uzaklarda bir yerde değildir. Sokağın ortasında, evlerimizin içinde ya da hiç çocuk olmamış bir takım adamların buz gibi kalplerinde gezinir durur. Her gün arabanızla yanından geçip gittiğiniz bir evde yaşayan genç bir kadının, hiç istemediği ve zorla dayatılan bir evliliği artık taşıyamayıp, bebeğini sırtına sararak kendini ipe vermesidir faşizm. Bir ülkenin ipin ucunda sallanan vicdanıdır yani. Ya da tecavüz edilerek öldürülen günahsız kızlarının hastane morgunda bekleyen cesedini bile almaktan korkan ana babaların çaresizliğidir.
Sayfa 118Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
ANAYASASI İNSANIN
Kan yasası bu insanın: Üzümden şarap yapacaksın Çakmak taşından ateş Ve öpücüklerden insan Can yasası bu insanın: Savaşlara yoksullara Ve bin bir belaya karşın İlle de yaşayacaksın! Us yasası bu insanın: Suyu şavka döndürüp Düşü gerçeğe çevirip Düşmanı dost kılacaksın! Anayasası bu insanın Emekleyen çocuktan Uzayda koşana dek Yürürlükte her zaman
Kıyamadığım
Hey bir zaman bakıp bakıp Seyrine doyamadığım! Şimdi gurbette bırakıp Sesini duyamadığım! Evde kapanıp kaldın mı? Seyrana çıkıp güldün mü? Başkalarının oldun mu? ''Benimsin!'' diyemediğim! Akıtıp gözüm yaşını Hatırlarım gülüşünü; Kıvırcık saçlı başını Göğsüme koyamadığım! Dik yamaçlı selisin, Sen benden daha delisin, Şimdi kimlerin kulusun? Başını eğemediğim! Nasıl vurgunum bilirdin, Niçin benden yüz çevirdin? Kimlerin koynuna girdin? Öpmeye kıyamadığım!
Reklam
Düşerim Bazen oturduğum yerde Kendi kendime dalıp giderim, Bulanık geçmişimle. Genişleyen halkalar çizerim, Bir düşün uyanık imgesine. Gölünüze taş düşerim. Sizse hep konuşursunuz Sığınıp kof sözlere, Kaçarak kendinizden Uğuldayan hüznünüzle. Telaşla geceyi bulursunuz. Gözünüze yaş düşerim.
Sayfa 295Kitabı okudu
SİS Özenle boyadım ipliğini sevginin, Gidipte bulamamanın incinmiş rengine. Sisi gümüş bir rüzgarla tepelerden eğirdim, Dokudum yalnızlığın bu serin kumaşını, Sesime ayrılıklardan bir gömlek diktim. Ölümü tastamam ezberledim de geldim. Dilimde bu buruk türkü tadıyla Bilmem ki buradan nereye giderim. Sonunda kendime bir top yangın edindim, Soluğumla besledim dudağımın ucunda. Ömrünün külüydü savrulan hep ardımda, Örterek yavaş yavaş bıraktığım izleri Yanmış bir günün sürüklenen kanatlarıyla. Koştum, durmadan koştum o küçük yangınımla, Adımın çaresiz kıyılarında kendi göğümü bulmaya.
'Anlardım ki, insan bir başkasındaki kendini okur; ve okunanlar yalnızlıktır.' 'O yıllarda henüz ormanlarım bile yoktu içimde izimi saklayacak, ada bile değildim daha gökyüzünde bir gökyüzü bile değildim.'
Sonra , acaba bu tanklar Ortadoğu'nun karanlığında yüzen, açlığın ve salgın hastalıkların kol gezdiği o ilacı kesilmiş yoksul şehirlere doğru mu gidiyor, dedim. Sonra gidince kimbilir kaç evi yerle bir edip çığlık çığlığa kaç mahalleyi yıkacaklar ve o sırada yeryüzünden yükselen sesler kim bilir gökteki yıldızları nasıl sarsacak dedim. Sonra, gacur gucur öten koca dişli paletleriyle kimbilir bu tank sürüleri yere kapaklanıp kalan pembe yanaklı kaç çocuğun üzerinden geçecek, dedim. Sonra, vagonların tepesinde uslu uslu duran bu kamyonlarla cipler de kim bilir tank ateşiyle yanıp kavrulan kaç rüyanın külleri arasında gezinecek, dedim. Sonra, acaba vagonlardaki bu askerlerden kaçı sağ salim geri dönecek ve döndüklerinde acaba tank paletlerine yapışıp kalan kanlı pürçüklerle küçücük ellerin görüntüsünü gözkapaklarının içinden nasıl silecekler, dedim.
Otantik yakınlık için gereken cesaretin kamçılanmasına engel olmak için günümüzün yaygın bir pratiği sorunu gövdeye kaydırmak, onu basit bir fiziksel cesaret haline getirmektir. Toplumumuzda fiziksel soyunma, ruhsal ya da tinsel soyunmadan daha kolay-gövdemizi paylaşmak, daha kişisel olduğu hissedilen ve paylaşılmasının bizi daha zedelenebilir kıldığını denediğimiz fantezilerimizi, umutlarımızı, korkularımızı ve arzularımızı paylaşmaktan daha kolay. Tuhaf nedenlerle en çok önem taşıyan şeyleri paylaşmakta utangacız.
Geri119
295 öğeden 286 ile 295 arasındakiler gösteriliyor.