Tourette sendromlu bir kişi dilini çıkarıp, yüzünü buruşturup birine kötü sözler söyleyebilir; üstelik bunların hiçbiri onun seçimi değildir. Sendromun sık görülen belirtilerinden biri, kişinin ağzından küfür ya da ırkçı hakaretler gibi toplumsal olarak kabul edilemeyecek sözcük ya da ifadelerin kaçtığı talihsiz bir davranış biçimiyle kendini belli eden “koprolali”dir. Hastaların talihsizliği, ağızlarından çıkan sözcüklerin, genellikle o durumda söylemek isteyebilecekleri son şey olmasıdır; çünkü koprolaliyi tetikleyen durum, ağızdan çıkan sözü normalde yasak kılacak bir kişiyi ya da şeyi görmeleridir. Sözgelimi, obez bir insan görmek, Tourette sendromlu kişiyi
“Şişko!” diye bağırmaya zorlayabilir. Düşüncenin yasaklanmışlığı, onu
bağırarak dile getirme zorunluluğunu doğuran niteliğin ta kendisidir.
Tourette sendromuna özgü motor tikler ve uygunsuz ifadeler, özgür irade
olarak adlandırdığımız süreçle üretilmemektedir. Dolayısıyla bir Tourette
hastasından öğreneceğimiz iki şey vardır. Birincisi, incelikli ve karmaşık edimler, özgür iradenin dışında da gerçekleşebilir. Bunun anlamı, kendimiz ya da bir başkasında karmaşık bir hareketi gözlemekle, bunun ardında özgür iradenin
yattığı sonucuna varamayacağımızdır. İkincisi, Tourette hastasının, yaptığı şeyi
yapmama; beyninin başka bölümlerinin verdiği kararı özgür iradeyle bastırma
veya geçersiz kılma şansı yoktur. Bu insanların yapmama özgürlüğü yoktur.
31 Aralık 1974’te Yüksek Mahkeme Yargıcı William O. Douglas sol tarafını
felçli bırakan ve kendisini tekerlekli sandalyeye mahkûm eden bir inme geçirdi.
Ancak Yargıç Douglas iyi olduğu gerekçesiyle hastaneden taburcu olmak istedi.
Felciyle ilgili raporlar ona göre birer “hikâye”den ibaretti. Muhabirler bu
konudaki kuşkularını dile getirdiklerinde ise, onları herkesin önünde kendisiyle
birlikte bir doğa yürüyüşüne katılmaya davet etmesi, çoğunluk tarafından gülünç
olarak algılanmıştı. Yargıç, felçli tarafıyla gol attığını bile savundu. Hayal ürünü
olduğu su götürmeyen bu iddialarının sonucunda Douglas, Yüksek Mahkeme
yargıçlığından alındı.
Douglas’ın yaşadığı deneyim, anozognozi olarak bilinir. Anozognozi, sonradan
gelişen bir işlev bozulmasının hiçbir biçimde farkında olmama durumunu
betimler; en tipik örneklerinden birini de, gözle görünür olduğu halde geçirdiği
felci bütünüyle inkâr eden hastalar oluşturur. Yargıç Douglas yalan söylemiyordu
aslında çünkü beyni onun gayet düzgün biçimde hareket edebildiğine gerçekten
inanmıştı.
Yakın geçmişte bakışlarını aşk ve boşanma konularına çeviren evrimsel
psikoloji uzmanlarının, birbirine âşık olan iki insanın, üç yıla varan bir süre
boyunca heyecan ve coşkunun zirvede dolaştığı bir dönem yaşadığını fark
etmeleri uzun sürmedi. Bu dönem boyunca vücut ve beyindeki iç sinyaller
sözcüğün tam anlamıyla birer aşk iksiridir. Sonra inişe geçilir. Evrimsel bakış
açısından, bir çocuk yetiştirmek için gereken süreyi aştıktan sonra (ortalama dört
yıl), seçtiğimiz eşe duyduğumuz ilginin azalmasına programlanmışızdır.
Psikolog Helen Fisher, tıpkı tilkiler gibi programlandığımız görüşündedir:
Tilkiler üreme mevsiminde eş bağı kurar, yavrular biraz olgunlaşana kadar
birlikte kalır sonra da yollarını ayırırlar. Neredeyse altmış ülkede boşanma
olgusunu araştıran Fisher, boşanma girişimlerinin, varsayımıyla tutarlı biçimde
evliliğin yaklaşık dördüncü yılında zirveye ulaştığını fark etmiştir.
İnsanların “güzel” olarak niteledikleri şeyler, özünde hormonal değişimlerden
kaynaklanan doğurganlık işaretlerini yansıtır. Kızlarla erkeklerin yüz ve vücut
özellikleri, ergenliğe kadar birbirine benzer. Ergenlik dönemindeki kızlarda
görülen östrojen artışı onlara daha dolgun dudaklar kazandırırken, erkeklerde
artan testosteron da çenenin daha gelişkin hale gelmesine, burnun büyümesine
neden olur. Östrojen meme ve kalçaların büyümesini, testosteron ise kas
gelişimini sağlayarak omuzların genişlemesini tetikler. Sonuçta kadınlarda
dolgun dudaklar, dolgun kalçalar ve ince bel, açık bir mesaj iletmektedir:
Östrojenle doluyum ve doğurganım. Erkekte mesajı veren özelliklerse gelişkin
çene, geniş göğüs yapısı ve sakaldır. İşte biz de bu özellikleri “güzel” olarak
algılamak üzere programlanmışızdır. Biçim, işlevi yansıtır.