Sesiyle silsileleri dağıtan münadi
"Kainatın güneşi battığında, ne yapacağını bilemiyor Bilal. Fakat ezanın öyle bir yeri var ki, duyulur duyulmaz Mescid-i Nebevi'yi hıçkırıklara dolduruyor. Bilal ezanı bitirdiğinde, bir daha ezan okumayacağına dair söz veriyor kendine. Bir daha bu şehre gelmeyeceğine. O'nsuz bir Medine'de yaşamak istemiyor. (Hz. Bilal daha sonra cihada gitmiştir,Kudüs'ün fethinde He. Ömer'in yanındadır.) Fakat rüyasında Hz. Peygamber(sav), "Beni ziyaret etmeyecek misin?" diye sorunca yıllardır uazak kaldığı Medine'de alıyor soluğu. İşte orada Ehl-i Beyt'in göz bebekleri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e karşılaşıyor. Onları kırmak mümkün mü! Mescid-i Nebevi'de Hz. Peygamber(sav)in ölümünden beri ilk defa ezan okuyor. Şehadetleri duyan Medineliler heyecanla yerlerinden fırlıyor, Rasulullah'ın mübarek kabrinden kalkıp yeniden aralarına katıldığını düşünerek dolduruyorlar mescdi. Ve hiç ağlamadıkları kadar ağlıyorlar o gün. Ne çok özlediler O'nu! Ölüm döşeği ne tatlı bu yüzden! Ölmeden önce eşine, "Ne kadar hoş!Yarın sevgililerle, Muhammed ve arkadaşlarıyla buluşacağım!" diyor Bilal. Zira öyle bir söz duydu ki O'ndan, yıllardır toprağı hayal ediyor: "Bu gece cennette, önümde senin pabuçlarının tıkırtısını duydum!" *Peygamberin Aynaları/A. Ali Ural
Sayfa 180 - Şule Yayınları
İslâm’ın gelişiyle birlikte kadınlar, Cahiliye döneminde mahrum bırakıldıkları birçok toplumsal ve mali hak elde etmişler, değer görmüşler ve hürmet bulmuşlardır. Bilhassa Müslüman toplumun şekillendiği Medine'deki hanımlar için Hz. Peygamber'in varlığı adeta sosyal bir güvence olmuştur. Bu yüzden herhangi bir haksızlığa uğradıkları zaman soluğu Rahmet Peygamberi'nin yanında almaları bir tesadüf değildir. Onlar, sorunlarını dillendirdikçe ilahî vahiy kendileri lehine çözümler sunuyor, mağdur duruma düşmelerine izin vermiyordu. Böylece öteden beri cahiliye dönemi Arap toplumunda birçok önemli haktan mahrum bırakılmış olan ve ötekileştirilen kadınlar, İslâm sayesinde hak ettikleri itibarı kazanmışlardı.
Reklam
İşaya Hikayesine Gelelim
İşaya adlı kitaba gelince, orada da İşaya adındaki "peygamber"le ilgili haberler vardır. Kitabın bir yerinde şöyle yazılı:"Rabbin ağzı söyledi. Söyleyenin sesi: Bağır! Ve dedi: Ne bağırayım? Bütün beşer ottur ve onun bütün güzelliği kır çiçeği gibidir. Ot kurur, çiçek solar, çünkü üzerine Rabbin soluğu eser; gerçek kavm odur. Ot kurur, çiçek solar. Fakat Allahımızın sözü ebediyen durur" (İşaya, Bap 40: 5-8).Görüldüğü gibi burada da "Söyleyenin sesi: Bağır!" diyor ve buna karşılık "Ne bağırayım?" diye bir yanıt geliyor, tıpkı Kur'an'da. Muhammed'e "Oku!" diye emredilip de Muhammed'in "Ben okuma bilmem" dediği gibi!
Sayfa 169Kitabı okudu
Günün birinde peygamber efendimiz Hz. Ali’ye bir soru sorar: “Allah’ı mı çok seversin, beni mi çok seversin? Eşin Fatma’yı mı yoksa oğulların Haşan ile Hüseyin’i mi çok seversin?” Hz. Ali hiç beklemediği bu soru karşısında bir an durup düşünür. îşin içinden çıkamayacağını anlayınca “Ya Resulul-lah” der. “Bana biraz müsaade edin, ben bu sualin cevabını bulamadım.” Akşam vakti evine vardığında aklında hâlâ bu soru vardır. Hz. Ali’nin eşi Hz. Fatma, kocasındaki düşünceli hali fark eder. “Hayırdır inşallah” der. “Ne oldu böyle, neden çok düşüncelisin?” “Peygamber efendimiz bir soru sordu bugün” diyerek konuyu açıklamaya başlar Hazreti Ali. “Kimi çok sevdiğimin cevabını veremedim ona. Düşünüp durmaktayım hâlâ...” Hz. Fatma başını sallar. “Bu soruya cevap veremeyecek ne var ki?” der. “Allah’ı kulluğumla, Peygamber’i ümmetliğimle, Fatma’yı kocalığımla, Haşan ile Hüseyin’i babalığımla severim deseydin ya...” Hz. Ali, karısından duyduğu bu sözlerle rahatlamıştır. Hemen ayaklanıverir ve soluğu peygamber efendimizin yanında alır. Sorunun cevabını verebileceğini söyler ve “Allah’ı kulluğumla, Peygamber’i ümmetliğimle, Fatma’yı kocalığımla, Haşan ile Hüseyin’i babalığımla severim” der. Bunun üzerine peygamber efendimiz gülümser. “Doğru cevap, ancak biraz Fatma kokuyor” der.
SONUNDA Kİ VERDİĞİ HUZUR HARİKA :)
Günün birinde peygamber efendimiz Hz. Ali’ye bir soru sorar: “Allah’ı mı çok seversin, beni mi çok seversin? Eşin Fatma’yı mı yoksa oğulların Haşan ile Hüseyin’i mi çok seversin?” Hz. Ali hiç beklemediği bu soru karşısında bir an durup düşünür. îşin içinden çıkamayacağını anlayınca “Ya Resulul-lah” der. “Bana biraz müsaade edin, ben bu sualin cevabını bulamadım.” Akşam vakti evine vardığında aklında hâlâ bu soru vardır. Hz. Ali’nin eşi Hz. Fatma, kocasındaki düşünceli hali fark eder. “Hayırdır inşallah” der. “Ne oldu böyle, neden çok düşüncelisin?” “Peygamber efendimiz bir soru sordu bugün” diyerek konuyu açıklamaya başlar Hazreti Ali. “Kimi çok sevdiğimin cevabını veremedim ona. Düşünüp durmaktayım hâlâ...” Hz. Fatma başını sallar. “Bu soruya cevap veremeyecek ne var ki?” der. “Allah’ı kulluğumla, Peygamber’i ümmetliğimle, Fatma’yı kocalığımla, Haşan ile Hüseyin’i babalığımla severim deseydin ya...” Hz. Ali, karısından duyduğu bu sözlerle rahatlamıştır. Hemen ayaklanıverir ve soluğu peygamber efendimizin yanında alır. Sorunun cevabını verebileceğini söyler ve “Allah’ı kulluğumla, Peygamber’i ümmetliğimle, Fatma’yı kocalığımla, Haşan ile Hüseyin’i babalığımla severim” der. Bunun üzerine peygamber efendimiz gülümser. “Doğru cevap, ancak biraz Fatma kokuyor” der.
Yaşı sekseni aşsa bile Ebû Eyyûb el-Ensârî asla ihtiyarlanmayacaktır. At binip kılıç kuşanacak, Resûlullah'ın kabrinde dualar edip soluğu İstanbul surlarında alacaktır. İstanbul, Allah'ın en güzel şehri. İstanbul, gülümsüyor Medine'ye yüzyıllardır. İstanbul, Müslüman oluyor rüyalarında. Müslümanlar ilk İstanbul kuşatmasında şehri alamamışlar ne gam. Fethin kapısı çalınıyor Alemdar-ı Nebî'yle.
Sayfa 192Kitabı okudu
Reklam
110 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.