Peygamber Efendimiz (sallahu aleyhi veselIem) şöyle buyurmuştur: "İsrâ (Mi'rac) gecesi ateşten makaslarla dudakları kırpılan bir kavmin/topluluğun yanından geçtim. 'Ey Cebrâil bunlar kimlerdir?' diye sordum. O, 'Bunlar senin ümmetinin hatipleridir. Onlar insanlara Allah Tealâ'nin bildirdiği iyilikleri emrediyor, kendi nefislerini unutuyorlardı. Onlar Allah'ın kitabını okuyorlar, hic akıllarını kullanmıyorlar mi?" diye cevap verdi."
Sayfa 67 - Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/180, 231-239; lbn Hibbân, Sahih, 1/249 (nr. 53); Beyhaki, Şuabü'l-mân, 4/249, 4965
Mi'rac hadisesi bağlamında tartışmalı alt konulardan birisi de mi'racta Hz. Peygamber (s.a.v.) 'in Cenab-ı Hakkın cemali ile müşerref olup-olmadığı, ru'yetin gerçekleşip-gerçekleşmediği meselesidir. Bu meselenin iki veçhesi mevcuttur. İlki Cenab-1 Hakkın görülmesinin mümkünlüğü ikincisi ise mi'rac rivayetlerinin ru'yetin gerçekleştiği yönündeki delâleti. Cenab-ı Hakkın görülmesi meselesi Ehl-i sünnet itikad imamlarının ihtimam gösterdikleri hassas meselelerden birisidir. Hemen bütün akäid metinlerinde bu esası görmek mümkündür
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
İsrå ve mi'rac hadisesine yönelik tartışmalı en önemli mesele bu hadisenin gerçekleşme şeklidir. Bu hususta hadisenin uykuda yani sadece ruh ile meydana geldiğini beyan edenlerle, uyanık yani beden ve ruh birlikte gerçekleştiğini beyan edenler mevcuttur. Mi'rac'ın sadece ruh ile gerçekleştiğini müdafaa edenlerin delil olarak kullandıkları hususlardan biri Hz. Aişe (r.a.) 'nın aktardığı rivayette 'bedeninin yatağından ayrıldığını hissetmedim. ifadesinin bulunmasıdır. İkinci olarak Enes b. Malik (r.a.) rivayetinin 'Resulullah Mescid-i Haram'da uyurken şeklinde başlaması ve Hz. Muaviye (r.a.) 'ın da bu görüşte olduğunun naklidir. Son olarak Huzeyfe (r.a.) 'dan da sadece ruhen gerçekleştiği yönünde gelen rivayettir. Tabiînden Hasan-1 Basrinin de bu görüşte olduğu nakledilmişse de onun aksi kanaatte olduğunu bildiren aktarımlarda mevcuttur. Mi'rac hadisesinin beden ve ruh birlikte olduğunu beyan eden rivayetleri zikretmeden evvel sadece ruhla olduğunu bildiren rivayetlere yönelik itirazları zikretmek uygun olacaktır. Hz. Aişe (r.a.) 'nın rivayeti ile ilgili en güçlü itiraz onun bu hadisede şahit olduğu bir olayı nakledemeyeceği, henüz Peygamber (s.a.v.) ile evlenmemiş olduğudur. Öte yandan Peygamber (sau) 'in bu hadiseyi bildirmesinin akabinde birçok Kureyşli yalanlamış, hatta irtidad edenlerin bulunduğu söylenmiştir. Eğer bu hadise rüya ile gerçekleşmiş olsaydı kimsenin yalanlaması yahud irtidadı makül olmazdı
Sayfa 101Kitabı okudu
"Hz. Peygamber'in geceleyin Mekke'den Mescid-i Aksâ'ya götürülmesine İsrâ, göklere çıkarılmasına da Mi'râc denir."
Sayfa 129Kitabı okudu
Miraç Gecesinde Bir Kedi
Mi'rac gecesinde odasında yalnız otururken Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] eteğinin bir köşesinde uyuyan bir kedinin uykusunu bozmak, peygamberlik şefkatine uymadığı için kedi uyanmasın diye eteğinin bir köşesini makasla keserek merhamet buyurdukları zaman, akılsız kedi şekil değiştirme fermanıyla taş suretinde görünüp, kıyamete kadar taş gibi uykuda olup uyanmaktan mahrum olmuştur. Hâlâ izleri apaçık belli ve duaların kabul edildiği mahaldir.
Sayfa 77
Hz. Ebû Bekir'in Peygamber Efendimize sadakati her zaman örnek alınacak bir güven örneğidir. Hz. Peygamber'in, Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya gidip sonra da döndüğünü söylediği isrâ ve mi'rac tecrübesi bu sadakatin test edilmesi için iyi bir fırsat olmuştur insanlara. Müşrikler de böyle bir fırsat arıyorlardı. Onun bu iddiasını anlatmak ve buradan bazı sonuçlar elde etmek için hemen onun en yakın arkadaşı Hz. Ebû Bekir'in yanına koştular. Heyecanlı ve alaylı tavırlarla Hz. Eba Bekir'e, peşinden gittiği bu şahsın akıl almaz diye düşündükleri Mescid-i Aksā yolculuğunu anlattılar. Hesapları Hz. Ebû Bekir'in pişman olması ve eski dinine geri dönmesi üzerine kurulu idi. Ama onlar yanlış hesap yaptıklarının farkında değillerdi. Çünkü karşılarında Ebû Bekir Sıddik vardı. Resûlullah'ın Hakk'a davetine icabet eden ilk erkek olan, girdiği hak yolda dosdoğru ilerleyen, her zaman hakkı gözeten bir mümindi o. Onlar onun şirk bataklığına dönmesini beklerken onun verdiği cevap bütün inananlar için Allah Resûlü'ne sadakatin simgesi olacaktı. Ve şu söz cükleri dile getirdi gayet net bir şekilde: "Bunları eğer o (Muhammedü'l- Emin) söylüyorsa muhakkak doğrudur." Kutlu Elçi'nin doğruluğunu tereddütsüz tasdik eden Hz. Ebû Bekir'e bu olaydan sonra Müslümanlar tarafından "Sıddîk" lakabı verildi.
Sayfa 242Kitabı okudu
Reklam
Mi'rac hadisesiyle ilgili Ehl-i Sünnet'in; ümmetin cumhurunun görüşü: Peygamber Efendimiz ﷺ ‘in ruhu ve bedeniyle birlikte, uyanık halde, geceleyin Mescid-i Aksa'ya götürüldüğü ve aynı gece oradan da yedi kat semaya çıkarılıp sidre-i mün- teha'ya ulaşmıştır. Tarih boyu bu gerçeğe farklı saplantıların peşine düşmüş ehl-i bidat fırka ve şahıslardan başka kimse karşı çıkmamıştır. Söz gelimi, Abdülkâhir el-Bağdâdî, Kaderiyye fırkasının Mi'rac'ı inkâr etmelerinin ardında yatan sebebin ruyetullahı, kaderi, şefaat hadislerini, kabir azabını, havz ve mizanı inkar etmeleri gibi sapkınlıklar olduğunu kaydetmektedir. Günümüz için de değişen bir durum yoktur. İslam'ı anlama adına farklı ideolojilerin kurbanı olmuş kimseler, savruldukları yöndeki ön kabullerine zıt esasları içerdiği gerekçesiyle Mi'rac'ı inkâr etmektedirler. Materyalist ve Naturalist düşüncenin müzmin bir hastalık misali yaygınlaştığı zamanımızda, hakikat denilince sadece hissedilebilen şeyler dairesinde tezahür eden gerçekleri anlayan bir anlayışın Mi'racı anlaması elbette ki beklenemez. Mi'racı, şeytanın her türlü vesveselerinden kurtulmuş, mahlukata ibret nazarıyla bakarak ALLAH’ın kudretini temâşâ eden ve ALLAH Resulü ﷺ'e pazarlıksız teslim olmuş hür akıllar idrak edebilir.
Bununla beraber Hz. Peygamber (sav)'in mi'rac hadisesinde müşahede ettiği cehennem ehlinin halleri mi'rac sonrasındaki hayatında kalıcı tesirini, bir daha hiç tüm dişleri görünecek şekilde gülmediğini dahi hadislerden bilmekteyiz.
Sayfa 112Kitabı okudu
Mi'rac Gecesinde, Fahr-i Kâinat ve netice-i hilkat-i âlem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, huzur-u İlahîde nev'-i beşerin, belki umum zîhayat, belki umum mahlukat namına selâm yerinde اَلتَّحِيَّاتُ اَلْمُبَارَكَاتُ اَلصَّلَوَاتُ اَلطَّيِّبَاتُ لِلّٰهِ demesi; ve içinde bir küllî mana bulunduğundan bütün ümmet her gün çok defa namazlarında zikretmesi ile ve ehl-i iman içinde, herbir mertebe sahibinin bir hissesi içinde bulunduğu; ve bundan evvel "Hüve Nüktesi"nin haşiyesinde, radyo vasıtasıyla hava unsurunun hârika mu'cizat-ı kudreti göstermesi cihetinde kalbe ihtar edildi... Emirdağ-2 - 114
İsra Suresi 1. Ayet
سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir. [Hz. Peygamber'in Mekke'deki Mescid-i Harâm'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay, "geceleyin yürüme, gece yolculuğu anlamına gelen isra kelimesiyle anılır. Bu yolculuk, hadislerde anlatılan "göklere yükseltilme" safhasıyla birlikte mi'râc kelimesiyle ifade edilir. Mi'rac "yükselme, yukarı tırmanma" anlamındaki urûc kökünden türetilmiş olup, "yükselme vasıtası, aleti" mânasına gelir.
Sayfa 281Kitabı okudu
Reklam
Roma egemenliğini, M.S. 614'te Pers istilası takip etmiştir. Galilee'de (Celile) yaşamakta olan Yahudiler bu istila sırasında Perslere yardım ettiklerinden, 14 yıl sonra Roma İmparatoru Herakluis Persleri yenerek tekrar Kudüs'ü aldığında, Yahudilerden korkunç bir intikam almaktan geri kalmamıştır. Bu sırada Hazreti Muhammed. Allah'ın son peygamberi olarak İslâmiyeti yaymaktaydı. Kur'an-ı Kerim'in Bakarâ sûresinde, ilk Müslümanların Kudüs'ü kıble ittihaz etmelerinden ve sonra kıblenin Mekke, Kâbe'ye çevrilme sinden söz edilmektedir. Hazreti Peygamber'in Mi'rac hadisesinin Kudüs'te vukubulması, bu şehri Müslümanlar için çok daha kutsal hale getirmiştir. Bundan dolayıdır ki, Hazreti Ömer M.S. 638 yılında Kudüs'ü alıp İslam'a hediye ettiğinde, ilk işi Mi'rac'in vukubulduğu yeri tespit etmek olmuş ve burada Mescid-i Aksâ (veya Camiü'l-Aksa) yapılmıştır. Bundan sonra Kudüs'te İslâm eserleri büyük bir 205 hızla çoğalmıştır. Diğer taraftan Hazreti Ömer, Avrupa'da dini müsamahasızlığın yoğun olduğu bir dönemde. Kudüs'ün (Aelia) Hıristiyan halkına, hayatları, malları ve kiliseleri için tam güvenlik sağlayıp, dini ibadetlerinde hiçbir zorlamaya ve kötü muameleye maruz kalmayacaklarını bildirdi. Kudüs İslam'ın kutsallığına kavuşunca adı Beyt'ül-Mukaddes (kutsal ev) ve daha sonraları da Beyt'ül-Makdis veya sadece el-Kuds (kutsal şehir) ve nihayet el-Kuds eş-Şerif olmuştur. Kudüs Emeviler ve Abbasiler döneminde de İslâmiyet bakımında büyük gelişmeler göstermiş ve büyük eserler ve müesseseler kazanmıştır.
Sayfa 114 - Kronik Kitap 7. BaskıKitabı okudu
İsrâ ve Mi'rac gecesinde Hz. Peygamber'in şahsında, insanoğlu Rabbine erişmiş, Kâdir gecesinde ise ,ilâhî akış tersine döndürülerek semadan insanlığa Kur'an inmiştir.
Sayfa 334 - Diyanet işleri başkanlığıKitabı okudu
Hz Muhammed (sav)
Sen bütün âlemin canı ve iman güneşisin.Mi'rac sahibi, kainatın efendisi , hakkın gölgesi ,zat güneşinin Peygamber'i .İki âlem de onun ipine bağlanmıştır; arş da kürsi de toprağını kıble edinmiştir. İki cihanın da önderisin .Sen, açıktan ve gizliden kendisine bağlanılansın!!!
Sayfa 28 - SemerkandKitabı okudu
Sidretülmüntehâ
Sidretülmüntehâ, gökleri ve Cennetleri gölgesine alan muazzam bir ağacın adıdır. Kelime olarak "Sidre" Arabistan kirazı denilen bir ağacın adıdır. "Münteha" da bir şeyin varabileceği son nokta demektir. Yedinci kat semâdaki bu ağaca Sidretülmüntehâ denmesinin sebebi, meleklerin ve büyük peygamberlerin bilgisinin orada son bulması, ötesini Peygamber Efendimiz dışında kimsenin bilmemesidir. Allah Teâlâ, Mi'râc'da Resûlü'nün Sidretülmünteha'nın ötelerine kadar gitmesine izin vermiştir.
Sayfa 374
Resim