Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bir kavmin idarecileri, Allah'ın Kitabına uygun hareket etmediler mi, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyi onurlarına yedirmediler mi, o zaman Allah da onların arasına tefrika ve harb sokar!"417 Peygamberimizin Hayatı
Evlat Acısı
"Ey dağ! Benim başıma gelen şey senin başına gelseydi, dayanmaz, yıkılırdın!"
Reklam
Peygamberimiz (a.s.m), durumu amcası Ebû Tâlib’e anlattı; ama o ücretin belli olmamasından duyduğu rahatsızlığı ifade etti ve Peygamberimizin ücreti de netleştirmesini istedi. Peygamberimiz ise bu duruma olumlu bakmadı. Bunun üzerine Ebû Tâlib, ücreti konuşmak üzere Hz. Hatice’nin yanına kendisi gitti: – Ey Hatice! Biz işittik ki sen yeğenim Muhammed (s.a.v)’i iki erkek deve vermek üzere ticaret mallarının başında göndermek istiyormuşsun. Biz Muhammed (s.a.v) için dört deveden daha aşağısına asla razı olmayız. Hz. Hatice: – Ey Ebû Tâlib! Şüphesiz ki sen çok kolay ve hoşa gidecek bir ücret talep etmiş oldun. Bundan çok daha fazlasını isteseydin de yine ben kabul ederdim.
Sayfa 44 - Tilki KitapKitabı okudu
Peygamberimizin (a.s.m) ticaret kervanının başında gitmek istediğini öğrenen Hz. Hatice hemen Peygamberimiz (a.s.m)’ı yanına çağırttı: “Ben seni Şam tarafına gidecek kervandaki ticaret mallarımın başında göndermek istiyorum. Senin güzel ahlâklı, doğru sözlü ve güvenilir biri olduğunu biliyorum. Ve sana kavmimden hiç kimseye vermediğim büyük bir ücret vereceğim.” dedi.
Hılfu’l-Fudûl Cemiyeti’nin kurulması için Mekke’nin ileri gelenlerinin bir araya getirilmesi adına gerekli çalışmayı ve daveti yapan ilk kişi Peygamberimizin (a.s.m) amcası Zübeyr idi.
Sadâkat timsali Hz. Ebubekir..
... Mağaradaki delikleri, izarını yırtarak tıkadı. İzarı yetmeyince, geriye kalan bir deliğe de ayağını dayadı. Sonra Fahr-i Alem Efendimizi içeriye davet etti. Resul-i Ekrem içeri girdi ve mübarek başını Sıddık-ı Ekber'in dizine dayayarak uyudu. Az sonra, Hz. Ebubekir, deliğe dayadığı ayağında müthiş bir acı hissetti. Yılan ısırığı olduğunu anladı. Fakat delikten ayağını çekmedi. Hatta kainatın efendisi uykudan uyanabilir diye yerinden bile kımıldanmadı! Canı öylesine acıdı ki, gözlerinden ister istemez yaş aktı. Akan gözyaşlarının bir kaç damlası mübarek yüzlerine damlayınca Resul-i Kibriya efendimiz uyandı ve "Ne oldu ya Ebu Bekir? diye sordu. Sâdâkat timsali Hz. Ebu Bekir "Ya Rasulallah! Ayağımı bir şey soktu ama mühim değil! Anam babam sana feda olsun! diye cevap verdi.
Sayfa 361
Reklam
"Ey insanlar! Nereye gidiyorsunuz? Bana doğru geliniz! Ben Allah'ın Resuluyum! Ben Muhammed b. Abdullah'ım!"
Sayfa 456 - Nesil YayınlarıKitabı okudu
"Asıl ebter (soyu kesik olan) sana kin bağlayandır." (Kevser/3) Evet, asıl adı sanı toprağa karışıp kaybolan, Ebû Cehiller, Ebû Lehebler oldu; Resûl-ü Kibriya'nın adı ve davası ise, asırlardır inananların gönlünde bayrak bayrak dalgalanmakta ve kıyamete kadar da dalgalanmaya devam edecektir!
Sayfa 294
Kendilerine "insan" adını veren bir kısım kimseler, o Resûl'ü Zişan'ı tanımazsa, ona iman etmezse, kuru ağaçtan daha edna, odun parçasından daha ehemmiyetsiz ve kıymetsiz olarak cehennemin ateşine layık olmazlar mı?
Sayfa 292
Reklam
“Allah va'dinde hulfetmez [dönmez]; lâkin, insanların çoğu bunu bilmezler."
îman ve Kur'an'a hizmet eden bir insan, istemediği ve kalben arzu etmediği halde maddî bir mükâfata bu hizmetinden dolayı nail olsa, bunu Cenâb-ı Hakk'ın kendisine bir ihsanı bilip verenlerin minneti altına girmemelidir; ayrıca, "Bu maddî menfaat ve ücret dinî hizmetimden dolayı veriliyor." hissine de kapılmamalıdır.
Mü'minin vazifesi, kâinatta en büyük ve en yüksek hakikat olan îmanı elde etmiş olmasından dolayı, Cenâb-ı Hakk'a şükür ve hamddır. Bunun dışında îmanına mukabil hiçbir maddî manevî menfaat beklememeli, hattâ kalben dahi arzu etmemelidir. Zîra, îman nîmetine kavuşmanın ve Müslümanlık şerefiyle şereflenmenin karşılığı olarak verilecek mükâfat uhrevîdir.
Şurası muhakkaktır ki zor ve tahakküm hiçbir zaman, hiçbir devirde devamlı olarak hak ve hakikati yenememiş, boğamamış ve kendine esir edememiştir; aksine, hak ve hakikat, çoğu kere zoru da, tahakkümü de, zulüm ve zulmeti de yenmiş, yok olmaya mahkûm etmiştir.
Sayfa 189 - Nesil YayıneviKitabı okuyor
‘‘Münafıklar, sana geldikleri zaman ‘Şehâdet ederiz ki sen muhakkak ve mutlak Allah’ın peygamberisin’ dediler. Allah da bilir ki sen elbette ve elbette O’nun peygamberisin. (Fakat) Allah, o münafıkların hiç şüphesiz, yalancılar olduğunu da biliyor!’’ (Münafıkûn/1)
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.