“Yunanlı komedya şairi Philemon, hiçbir hekim dostlarının bile sağlığından hoşlanmaz, dermiş, hiçbir asker de yurdundaki barıştan. Daha da kötüsü, herkes içini yoklasa görür ki gizli dileklerimizin bir çoğu başkasının zararına doğar ve beslenir.”
Sayfa 321Kitabı okudu
Ihlamur
Bir gün Zeus ve oğlu Hermes, Olympos Dağından inmişler ve insan kılığına bürünüp halkın arasına karışmışlar. Kimileri ziyarete gittikleri yeri bugünkü Bergama olarak anlatır, kimi de Kapadokya der. Velhasıl baba oğul, bir köye gelir ve kendilerine ağırlanabilecekleri bir kapı arar. Ancak kimse ne kapısını açar onlara ne de ikramda bulunur, karınlarını doyurur. Zeus ve Hermes kızar tabii. İnsan kılığına büründükleri için kimse onların tanrı olduğunu anlamamıştır. Sonunda yaşlı bir çiftin evine giderler misafir olmak için. Baukis ve Philemon, evlerinin kapısını açarlar seve seve. İkisini de güzelce ağırlarlar. Yokluk çektikleri bellidir ama yine de doyurucu bir sofra kurarlar misafirlerine. Güler yüz gösterirler. Zeus ve Hermes memnun kalmıştır bu çiftten. Kim olduklarını açıklarlar sonunda. Evden çıkarken bu çifti de götürürler yanlarında. Çünkü onları misafir etmeyen bu köy için bir cezaları vardır. Çiftin zarar görmesini istemezler. O gün köy sular altında kalır. Çiftin küçük kulübesi de bir tapınağa dönüşür. Zeus, yaşlı çifte dileklerini sorar. Birbirlerine delicesine âşık olan bu iki güzel insan birlikte uzun yıllar mutlu yaşadıklarını, mümkünse ölümü de birlikte koyun koyuna tatmak istediklerini söylerler. Kabul eder Zeus. Ölüm kapıyı çaldığında biri çınara, diğeri ıhlamura dönüşür ve birbirlerine dolanırlar. Tek bir gövdenin içinde birleşiverir iki ağaç. Ihlamur ağacı, ölümsüz bir kavuşmanın sembolüne dönüşür zaman içinde...
Sayfa 180 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hiçbir kazanç başkasına zarar vermeden sağlanamaz, öyle olunca da her çeşit kazancı mahkum etmek gerekir. Tüccar gençliğin sefahata düşmesinden kar sağlar, çiftçi buğdayın pahalanmasından, mimar evlerin yıkılmasından, hukukçu insanların davalı, kavgalı olmasından, din adamlarının şan, şeref ve görevleri bile bizim ölümümüze ve kötülüklerimizi dayanır. Yunanlı komedya şairi Philemon, hiçbir hekim dostlarının bile sağlığından hoşlanmaz dermiş, hiçbir askerde yurdundaki barıştın. Daha da kötüsü, herkes içini yoklasa görür ki gizli dileklerimizin bir çoğu başkasının zararına doğar ve beslenir. Öyle sanıyorum ki düşündükçe doğanın genel düzeni hiç şaşmıyor böyle olmaktan. Çünkü fizikçilerin dediğine göre, her şeyin doğması, beslenmesi, çoğalması, başka bir şeyin bozulup çürümesi oluyor.
Ihlamurun aşk hikâyesi
Bir gün Zeus ve oğlu Hermes, Olympos Dağı’ndan inmişler ve insan kılığına bürünüp halkın arasına karışmışlar. Kimileri ziyarete gittikleri yeri bugünkü Bergama olarak anlatır kimi de Kapadokya der. Velhasıl baba oğul, bir köye gelir ve kendilerine ağırlanabilecekleri bir kapı arar. Ancak kimse ne kapısını açar onlara ne de ikramda bulunur, karınlarını doyurur. Zeus ve Hermes kızar tabii... İnsan kılığına büründükleri için kimse onların tanrı olduğunu anlamamıştır. Sonunda yaşlı bir çiftin evine giderler misafir olmak için. Baukis ve Philemon, evlerinin kapısını açarlar seve seve. İkisini de güzelce ağırlarlar. Yokluk çektikleri bellidir ama yine de doyurucu bir sofra çıkarırlar misafirlerine. Güler yüz gösterirler. Zeus ve Hermes memnun kalmıştır bu çiftten. Kim olduklarını açıklarlar sonunda. Evden çıkarken bu çifti de götürürler yanlarında. Çünkü onları misafir etmeyen bu köy için bir cezaları vardır. Çiftin zarar görmesini istemezler. O gün köy sular altında kalır. Çiftin küçük kulübesi de bir tapınağa dönüşür. Zeus, yaşlı çifte dileklerini sorar. Birbirlerine delicesine âşık olan bu iki güzel insan birlikte uzun yıllar mutlu yaşadıklarını, mümkünse ölümü de birlikte koyun koyuna tatmak istediklerini söylerler. Kabul eder Zeus. Ölüm kapıyı çaldığında biri çınara, diğeri ıhlamura dönüşür ve birbirlerine dolanırlar. Tek bir gövdenin içinde birleşiverir iki ağaç. Ihlamur ağacı, ölümsüz bir kavuşmanın sembolüne dönüşür zaman içinde...”
Destek Yayınları
Philemon ve fantezilerimin diğer figürleri, ruhta benim do­ğuramadığım ama kendilerini doğuran ve kendi hayatlarına sahip olan şeylerin var olduğuna dair çok önemli bir içgörüyü anlamamı sağladı. Philemon ben olmayan bir gücü temsil edi­yordu... Bana psişik nesnelliği, ruhun gerçekliğini öğreten oy­du... İçimde bilmediğim ve istemediğim şeyleri söyleyebilecek bir şeyin var olduğunu anladım...
Sayfa 88 - JungKitabı okudu
" Bollingen, ihtiyaç duyduğu yal­nızlığı çağıran kulelerin, taş evlerin ve sessizliğin hüküm sürdü­ğü bir ortaçağ anıtıydı. İlk kuleyi 1923'te annesinin ölümünden sonra inşa etti ve otuz iki yıllık bir süreçte yeni bölümler ekledi. Orijinal kapının üzerindeki taşa 'Philemon'un Tapınağı, Faust'un tövbesi' yazısı işlenmişti. "
Sayfa 109
Reklam
113 öğeden 81 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.