NAZIM HİKMET / HENÜZ VAKİT VARKEN GÜLÜM
Güneşi İçenlerin Türküsü - 12
Akın var güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
Güneşin zaptı yakın!
Düşmesin bizimle yola: evinde ağlayanların
göz yaşlarını boynunda ağır bir zincir gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
Salkımsöğüt - 17
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti
8 Ekim 1945
Çekilmez bir adam oldum yine:
uykusuz, aksi, nâlet.
Bir bakıyorsun ki
ana avrat söver gibi, azgın bir hayvanı döver gibi bugün çalışıyorum,
sonra bir de bakıyorsun ki
ağzımda sönük bir cıgara gibi tembel bir türkü
sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün.
Ve beni çileden çıkartıyor büsbütün
kendime karşı duyduğum nefret
ve merhamet...
Çekilmez bir adam oldum yine :
uykusuz, aksi, nâlet.
Yine her seferki gibi haksızım.
Sebep yok,
olması da imkânsız.
Bu yaptığım iş ayıp
rezalet.
Fakat elimde değil
seni kıskanıyorum
beni affet...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...
Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya…
Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut:
olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
nemli, ağır kızıltılar…
Sevgilim, sevgilim,
mevsim
sonbahar.”
Roman formatında yazılmış bir kişisel gelişim kitabı. Roman olarak yazılmasından dolayı daha fazla okura ulaştığını düşünüyorum. Normalde kişisel gelişim kitaplarını pek sevmemekle birlikte bu kitapta o çiğliği çok fazla hissetmedim. Zihin, bilinç ve can üzerinden anlatılmış bir kendin olma hikayesi.
Dibe vurmuş bir kadının kişisel dönüşüm yolculuğuna tanıklık ederken bir yandan da bu yolculukta kendinizi de değerlendirip geçmiş, şimdi ve gelecek üzerinden kendi cevaplarınızı arıyorsunuz. Ama bende öyle aman aman bir farkındalık yarattığını söyleyemem. Sanırım okuyucunun zihnine konuyu daha net anlaması ve iyice yerleşmesi için bazı konular tekrar tekrar anlatılmış gibi geldi.