Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Plotinos; Evren, Tanrı'nın tezahürü ve tecellisidir.
Plotinos'a göre evrende ne Platon ve Aristoteles'in düşündükleri gibi Tanrı'dan ayrı, onun dışında, ondan bağımsız madde ne de Stoacıların ileri sürdükleri gibi söz konusu etkin gücün içine nüfuz ettiği edilgin bir cisim var­dır. Tanrı ile evren birdir ve evren Tanrı'nın eseridir *****
Sayfa 97 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
…Çünkü bizce diğer her türlü şeyin ta­rihinde olduğu gibi felsefenin tarihinde de doğru olan, zaman bakımın­dan önce geleni sonra gelenle; kusurlu, yetersiz olanı, mükemmel, tam olanla açıklamak değil, tersine her zaman sonra geleni önce gelenle, mü­kemmel olanı kusurlu olanla açıklamaktır.Başka deyişle bize göre He­gel'in veya daha yumuşak bir biçimde Aristoteles'in düşündükleri gibi Platon, Herakleitos ve Parmenides'i veya İbni Sina Farabi'yi değil, tersi­ne Parmenides ve Herakleitos Platon'u, Farabi İbni Sina'yı açıklar.
Reklam
Aristoteles de hayatta olsaydı -herhalde­ benim gibi düşünürdü. MÖ 350 civarında phantasia'nın önemini savunmuştu; gerçek anlamda iyi bir hayat sürebilmek için kurgu­yu ustaca kullanabilmek -olabilecekleri ya da olması gerekenleri, hatta asla olamayacakları hayal etmek- gerektiğini ileri sürmüştü. Şa­irlere güvenmeyen ve yaşasaydı çocuk edebi­yatı yazarlarına daha da büyük bir güvensizlik duymasını bekleyeceğimiz Platon, yazdığım bu denemeyi zerre kadar sevmezdi. Platon'a hodri meydan diyorum.
Sayfa 45 - Domingo
Bedensel ve ruhsal olanın ötesinde, insan hayatı zihinsel olarak da dokunmaya ve dokunulmaya ihtiyaç duyar. Düşüncelerin, düş imgelerinin, sezilerin, fikir ve fantezilerin dokunuşları bedene ve ruha etkide bulunur, keza bedenselliği tanımayan dijital uzamlardaki dokunuşlar da. Tıpkı ruhsal olan gibi zihinsel olan da, sonluluğa tâbi olmayan enerjilerin yoğunlaşması olarak anlaşılabilir, böylece zihnin ölümün ilişmediği bir yaşamı olabilir. Aksi takdirde, çoktan ölüp gitmiş olan Sokrates, Platon, Aristoteles, Epikür, Seneca ve sayısız başkalarının düşüncelerinin sonsuz uzunluktaki zamanlardan sonra hâlâ insanlara dokunabilmesini nasıl açıklardık? İşte, mekâna ve zamana uzanışının öngörülmez akışı içinde idrak ederiz zihnin menzilini.
Aristoteles on yedi yaşında Platon'un Atina'daki Akademeia'sına girerek öğrencisi oldu. Kısa sürede zekâsı ve çalışkanlığıyla hocasının gözüne girdi. Platon ona “νοῦς τῆς διατριβῆς = tez üreten akıl," evine de “οἴκος άναγνώστου = okuyucunun evi” adını takmıştı. Geceleri yatağında kitap okurken sol elinde bakır bir gülle tuttuğu, altına da bir leğen koyduğu söylenir. Uykuya daldığında güllenin leğene düşmesiyle çıkan gürültüden uyanıyor, okumaya devam ediyordu.
Sayfa 7 - PdfKitabı okudu
O nedenledir ki Platon sezgi ile hakikate ulaşabilmiş gerçek bir Filozoftur
Platon İdeaları duyusal dünyadaki varlıklara aşkın bir dünya­ da yer alan bağımsız tözler olarak tanımlamıştı. Aristoteles ise Formların duyusal dünyada bulunan varlıkların özlerini, doğalarını teşkil eden içkin şeyler olduklarını ileri sürmüştü. İskender iki tür akılsal arasında ayrım yaparak bu iki görüşü uzlaştırmaya çalışır. O hem duyusal dünyada maddeyle birarada bulunan ve duyusal varlıkların özlerini oluşturan içkin akılsalların yani Formların, hem de duyusal dünyanın üzerinde, kendi başlarına bağımsız töz­ler olarak var olan aşkın akılsalların yani İdeaların varlığını kabul eder. Aynı zamanda bu iki tür akılsallarla ilgili olarak iki ayrı tür bilginin varlığını savu­nur. Birincilerin bilgisi ile ilgili olarak duyumdan hayal gücüne, ondan duyu­salda bulunan akılsalı soyutlamaya dayanan akıl yürütmeye uzanan Aristote­lesçi bilgi kuramını benimser. İskender'e göre, ikincilerin bilgisine erişmenin yolu ise bir tür entelektüel sezgiden geçer. Birincilerin bilgisinde düşünce ile onun nesnesinin ancak düşünme fiilinde ve bu fiil aracılığıyla birbirleriyle bir­leşmesinin söz konusu olmasına karşılık aşkın akılsalların bilgisinde düşünce veya akıl, konusu olan akılsallarda her zaman birarada bulunur, nesnesini sü­rekli olarak düşünür, temaşa eder.
Sayfa 33 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Reklam
Köleciliğin felsefi temelleriyle ve inanç boyutuyla da sistemli bir anlayışa ulaştığı Antik Yunan toplumunda, Yunanlı olmayan herkesin potansiyel köle olduğu anlayışı egemendi. Yunanlıların üstünlük duygusu ve Yunanlı olmayanları ifade eden barbarların doğaları gereği güce itaate hazır oldukları düşüncesi, Yunan köleciliğinin temel kabullerinden
PLOTiNOS, ÖZGÜN BiR FELSEFi DEHA
PLOTiNOS, ÖZGÜN BiR FELSEFi DEHA, GEÇ YUNAN DÜŞÜNCESi TARiHiNDE PLATON VE ARiSTOTELES'LE AYNI DÜZEYE YERLEŞTiRiLMESi MÜMKÜN TEK FiLOZOFTUR. Plotinos tüm felsefesini, Platon'un bir yorumu, doğru bir yoru­mu olarak sunmaktadır ve ortaya attığı bütün görüşlerin başlangıçlarını, kay­naklarını Platon'un kendisinde bulmaktadır. Ona göre felsefenin bütün önem­li hakikatleri Platon tarafından keşfedilmiştir. Bu nedenle Plotinos, yapması gereken şeyin sadece onları açıklığa kavuşturmaktan ibaret olacağı görüşün­dedir. Plotinos, Platon'un farklı eserlerinde, örneğin ruhun bedene nasıl indi­ği, evrenin zaman içinde yaratılmış olup olmadığı, maddenin Tanrı'dan ba­ğımsız bir varlığa sahip olup olmadığı gibi konularda ortaya çıkan farklı gö­rüşlerini çeşitli yöntemlerle birbirleriyle uzlaştırmaya çalışır. Plotinos, sisteminde Platon'un ne matematik, ne de poli­tika ile ilgili düşüncelerine yer verir. O, Platon'un ilk dönem yani sokratik di­yaloglarındaki ahlakla ilgili araştırmalarını da önemsemez. Platon'da ilgilendiği şey esas olarak onun idealar kuramı ve Timaios diyaloğunda kendini gösterdiği şekilde Tanrı-evren arası ilişkiler konusundaki öğretisidir.
Sayfa 30 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Aquino'lu Thomas
"Geç Ortaçağ'ın en büyük ve en önemli filozofu, 1225 ten 1274'e kadar yaşamış olan Aquino'lu Thomas'tı. Roma ile Na poli arasında bulunan Aquino adlı küçük bir kentte doğmuş, Paris'te öğretmenlik yapmıştı. Ondan 'filozof olarak söz ettim, ama bir o kadar da tanrıbilimciydi. Zaten o zamanlar felsefe ile tanrıbilim birbirinden pek ayrılmıyordu. Kısaca diyebiliriz ki, Ortaçağ'ın başında Augustinus'un Platon'u yaptığı gibi, Aquino'lu Thomas da Aristoteles'i Hıristiyanlaştırmıştır.."
Sayfa 204 - Pan
Yunan-Roma kültürü
"Yunan felsefesine ne olduğunu sormuştum ben." "Bir noktada üç kola ayrılan, sonra daha ilerde bir yerde yeniden tek bir büyük akıntı halinde birleşen bir nehir düşünebilir misin?" "Düşünebilirim tabii." "Öyleyse Yunan-Roma kültürünün nasıl kısmen batıda Roma-Katolik kültürü, kısmen Doğu Roma kültürü ve kısmen de güneyde Arap kültürü tarafından taşınıp aktarıldığını da düşünebilirsin. Fazla basitleştirmek pahasına da olsa, Yeni Platonculuğun Batı, Platon'un Doğu kültür dünyasında, Aristoteles'in de Araplar arasında, yani güneyde yaşamaya devam etmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu üç kol da diğer kollardan bir- şeyler taşıyordu. Ama asıl önemlisi, bu üç kolun da Ortaçağ'ın sonunda Kuzey İtalya'da birleşip büyük bir nehir haline gelmiş olmasıdır. İspanya'daki Müslümanlar Arap etkisini, Yunanlılar ve Bizans da Yunan etkisini taşıdı. Ve sonra da Rönesans başladı, Antik kültür 'yeniden doğdu'. Yani bir bakıma Antik kültür uzun süren Ortaçağ boyunca hayatta kalabilmişti."
Sayfa 196 - Pan
Reklam
Felsefenin ilk dönemlerde ki serüveni
İlkçağ Yunan felsefesi bir doğa felsefesi olarak başlamıştı ama bir Tanrı felsefesi veya teoloji olarak sona erecektir. İlk Yunan filozofları evre­nin neden yapıldığını, ana maddesinin ne olduğunu ve ondaki oluş ve değişmenin yasasını araştırmışlardı. Sofistler ve Sokrates buna bir tepki olarak doğayı bir yana bırakıp insanla, toplumla ilgili konulara eğilmişlerdi. Pla­ton ve Aristoteles, bu iki ilgiyi birleştirmiş, insan ve toplumla ilgili prob­lemleri evren ve Tanrı ile ilgili olarak geliştirdikleri genel metafizikleri için­ de ele almışlardı. Helenistik dönem felsefesi ise hemen hemen tümüyle in­san merkezci bir zemin üzerinde ilerleyerek insanın yapısı, evrendeki yeri ve mutluluğu ile ilgilenen bir antropolojiye, bir ahlak felsefesine dönüşmüştü. İsa'nın doğuşunu izleyen ilk yüzyıllarda ise ahlakla ilgili problemlerin felse­fenin ilgi odağından tam olarak uzaklaşmamakla birlikte ruhun kurtuluşu, gelecek dünyadaki hayat, Tanrı-evren arası ilişkiler gibi özü itibariyle din­sel diye adlandırılabilecek problemierin felsefenin merkezine yerleştiği gö­rülmektedir. Stoacılığın son döneminde açık bir şekilde ortaya çıktığına ta­nık olduğumuz bu gelişme Yunan felsefesinin son büyük akımı olan Yeni­ Piatonculuk ve onun en önemli temsilcisi olan Plotinos'ta doruk noktasına ulaşmaktadır
Sayfa 20 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Kategorilerin Doğası syf.13-16
Kategorilerin doğasının ve onların bilgilenme sürecindeki rollerinin ve yerlerinin tanımı, nesnel gerçeklikte ve bilinçte tekil ve genel arasındaki bağlantı (correlation) probleminin çözümüne ve düşünsel (idéel) özlerin kaynağının ve bu özlerin maddesel oluşumlarla, nesnel gerçekliğin görüngüleriyle ilişkisinin ortaya konulmasına doğrudan
Sayfa 13 - Yordam KitapKitabı okudu
Platon ve Aristoteles karşılaştırması
Aristoteles'in ustası Platon, dünyayı anlamaya ve yorumlamaya çalışırken dinsel esaslardan yola çıkmıştı. Karşılaştığı kimi zorluklar karşısında, bu dünyanın gerçek dünyanın bir gölgesi olduğunu öne sürmüştü. Oysa Aristoteles, bu dünyanın basitçe gerçek dışı bir dünya olduğunu düşünmüyordu.Bu dünya ve bu dünyadaki varlıkların gerçek varlıklar olduğundan emindi.
Çare bulma saplantısı bir uygarlığın sonunun belirtisidir; selâmet arayışı da bir felsefenin sonunun... Platon ve Aristoteles bu kaygılara sadece denge gerekliliğinden boyun eğmişlerdi, ancak onlardan sonra bu kaygılar her alanda baskın çıktı.
Metis YayınlarıKitabı okudu
Tektanrıyla tanıştırıldığımızdan yana kafalarımız karışık. Sen eski Yunan'da Platon'un, Sokrates'in, Aristoteles'in düşüncelerini pohpohla, sonra da gel tanrılarını ciddiye alma. Musa'nın Kızıldeniz'i ortasından yarıp yürüyerek geçmesi, İsa'nın Tanrı'nın oğlu olması, Muhammed'in Burak sırtında
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.