"Peki ya politika neydi? Devlet yönetme, bir nevi halkı idare etme sanatı değil miydi? Evet, evet, bugüne kadar iyi idare etmişti ama artık sözde adaletin maskesinin ardına gizlediği yaratık yüzü ortaya çıkmak üzereydi."
Atatürk, dünyadan göçüp gideli otuz iki yıl oluyor. Bu, bir milletin tarihinde pek uzun bir zaman sayılmaz. Fakat, bana öyle geliyor ki aradan yüz yıl, iki yüzyıl geçmiş gibidir. Atatürk'ün gerçek siması neydi, nasıldı unutmaya başlamışızdır. Onu kâh efsanelerdeki kahramanlarla, kâh Osmanlı hükümdarlarıyla karıştırmışızdır. Şimdi de şu asır sonunun, şu çöküş ve çürüyüş devrinin ortaya attığı düzme peygamberlerle, șarlatan politika lideriyle ölçülemelere giriyoruz. "Atatürk sağcı mıydı, solcu muydu?" gibi sorular ortaya sürmekteyiz.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Reklam
Necip Fazıl
"Verdim cüceye onun olsun şairlik Şimdi gözüm büyük sanatkarlıkta" Böyle dedi, sonra şiiri bıraktı. Belki de şiir onu bırakmıştı. Ama neydi bu «Büyük Sanatkârlık?» sonraki yıllarda kendisine «Şairliğiniz olmasa sizinle konuşmak bile gereksizdir” dediğimde; oradakilere döner Oktay beni en küçük yanımla sever, derdi. Gizliden gizliye bir sevinç duygusuyla... Şairlik cücelere bırakılmayacak önemli bir uğraştı, bunu küçümseyen kimse bir daha şiirle ilişki kuramazdı elbet. Kuramadı da.. Son güzel şiiri «Senfoni» oldu, sonra adını Çile'ye çevirdiği o uzun yapıt... «Eski esvablarım tutun elimden - Aynalar söyleyin bana ben kimim?» diye kendine, çevresine seslendiği şiir... Ardından politika bataklığına daldı, bir daha da ordan çıkamadı. Şiirde, öyküde, oyun alanında belirli bir düzeye ulaşmıştı. Ama yetmedi ona bunlar, politikada bir çığır açmak, «önder olmak istedi. Ona 'Mürşit' dediler, daha sonra da "Süper Mürşit' diye adlandırdılar. Dönüm noktası 1940'ların ilk yılları oldu. Kırk yıl geçti ardından... Boşa geçen upuzun bir zaman! Şiirde de, düzyazıda da eski düzeyini bulamadı, bir daha gerçek anlamda 'şiir yazamadı. Bambaşka çevrelerin insanı oldu. Eskiden beğenmediği, horladığı, aşağıladığı görüşlerin kişileriyle içli dışlı oldu. Onların yanında, kimi zaman başında yer aldı. Son soluğunu da, tutucu, Atatürk düşmanı, uygarlığa, çağdaşlığa ters düşenlerin saflarında verdi.
Sayfa 55
Yeteneksizlik ve beceriksizlik niçin söz geçirebiliyordu her şeye? Bunu mümkün kılan neydi?
Sayfa 141 - Plato Film Yayınları – 3. Baskı ~ Mart 2003, İSTANBULKitabı okudu
~ Yaşamım boyunca nice kör, topal, çolak insan görmüştüm. Her şeyi kaybetmelerine rağmen bir yaşamdır sürdürüp gidiyorlardı... Bütün bu yaşantılar bana galiba insanın bir organından yoksun yaşamını sürdürebileceğini öğretememişti. / 36 ~ İçimde, yeni açılan bir umut kapısına yaklaşanların mutluluğu değil, önemli bir sınav kapısı önünde sıra
Sahi adalet neydi?
Eğer bir gün Türkiye, yazarlar yerine kamu bankalarındaki kaynakları özel sektöre peşkeş çekenleri yargılayabilirse; Eğer bir gün bilim insanları yerine, şaibeli servetlerini yurtdışına kaçıranları sorgulayabilirse; Eğer bir gün muhalif sanatçılarla uğraşmayı bırakıp da, enflasyonu dört haneli rakamlara tırmandıranları sanık sandalyesine oturtabilirse; O zaman adaletli bir toplum kurmanın ilk adımları atılmış olur.
Sayfa 105Kitabı okudu
Reklam
51 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.