"Peki ya politika neydi? Devlet yönetme, bir nevi halkı idare etme sanatı değil miydi? Evet, evet, bugüne kadar iyi idare etmişti ama artık sözde adaletin maskesinin ardına gizlediği yaratık yüzü ortaya çıkmak üzereydi."
~ Yaşamım boyunca nice kör, topal, çolak insan görmüştüm. Her şeyi kaybetmelerine rağmen bir yaşamdır sürdürüp gidiyorlardı... Bütün bu yaşantılar bana galiba insanın bir organından yoksun yaşamını sürdürebileceğini öğretememişti. / 36 ~ İçimde, yeni açılan bir umut kapısına yaklaşanların mutluluğu değil, önemli bir sınav kapısı önünde sıra
Reklam
Sahi adalet neydi?
Eğer bir gün Türkiye, yazarlar yerine kamu bankalarındaki kaynakları özel sektöre peşkeş çekenleri yargılayabilirse; Eğer bir gün bilim insanları yerine, şaibeli servetlerini yurtdışına kaçıranları sorgulayabilirse; Eğer bir gün muhalif sanatçılarla uğraşmayı bırakıp da, enflasyonu dört haneli rakamlara tırmandıranları sanık sandalyesine oturtabilirse; O zaman adaletli bir toplum kurmanın ilk adımları atılmış olur.
Sayfa 105Kitabı okudu
Necip Fazıl
"Verdim cüceye onun olsun şairlik Şimdi gözüm büyük sanatkarlıkta" Böyle dedi, sonra şiiri bıraktı. Belki de şiir onu bırakmıştı. Ama neydi bu «Büyük Sanatkârlık?» sonraki yıllarda kendisine «Şairliğiniz olmasa sizinle konuşmak bile gereksizdir” dediğimde; oradakilere döner Oktay beni en küçük yanımla sever, derdi. Gizliden gizliye bir sevinç duygusuyla... Şairlik cücelere bırakılmayacak önemli bir uğraştı, bunu küçümseyen kimse bir daha şiirle ilişki kuramazdı elbet. Kuramadı da.. Son güzel şiiri «Senfoni» oldu, sonra adını Çile'ye çevirdiği o uzun yapıt... «Eski esvablarım tutun elimden - Aynalar söyleyin bana ben kimim?» diye kendine, çevresine seslendiği şiir... Ardından politika bataklığına daldı, bir daha da ordan çıkamadı. Şiirde, öyküde, oyun alanında belirli bir düzeye ulaşmıştı. Ama yetmedi ona bunlar, politikada bir çığır açmak, «önder olmak istedi. Ona 'Mürşit' dediler, daha sonra da "Süper Mürşit' diye adlandırdılar. Dönüm noktası 1940'ların ilk yılları oldu. Kırk yıl geçti ardından... Boşa geçen upuzun bir zaman! Şiirde de, düzyazıda da eski düzeyini bulamadı, bir daha gerçek anlamda 'şiir yazamadı. Bambaşka çevrelerin insanı oldu. Eskiden beğenmediği, horladığı, aşağıladığı görüşlerin kişileriyle içli dışlı oldu. Onların yanında, kimi zaman başında yer aldı. Son soluğunu da, tutucu, Atatürk düşmanı, uygarlığa, çağdaşlığa ters düşenlerin saflarında verdi.
Sayfa 55
2. Ergenekon iddianamesi başka ipuçları da veriyor. İşte Veli Küçük'le Sedat Peker ile 5 yıl önce yaptığı telefon görüşmesi. İddianameye göre Ergenekon yapılanması, Büyük Birlik Partisi'ni ele geçirmeye çalıştı. Tabi
Muhsin Yazıcıoğlu
Muhsin Yazıcıoğlu
olmadan. Veli Küçük: Şimdi biz bir çalışmanın içine girdik. Ümit'len devamlı görüşüyoruz. Ben işte bak açık söyleyeyim gönlümden geçen neydi biliyor musun? Gönlümden geçen Muhsin'di. Muhsin'in kendisi için demiyorum. Partisi için. Sonra Sedat Peker söze giriyor. `Muhsin ağabey de bu yapının içine girer' diyor. Sedat Peker: Muhsin ağabey gerekirse ileriki zamanlarda ağabey Muhsin ağabeyi de bu yapının içersine dahil etme. `Yani Muhsin ağabey öyle liderlik hırsı olan bir insan değil. Ülkeye faydası olan her şeye dahil olur Muhsin ağabey.` Oysa Muhsin Yazıcıoğlu Ergenekon`a girmedi. Hatta Ergenekon soruşturmasına verdiği belgelerle katkıda bulundu. Yazıcıoğlu çok şey biliyordu. Üstelik bu bilgilerini adaletle paylaşıyor, karanlık odaklara engel olmaya çalışıyordu.
Yaşamayı hiç bilmedin. Dendiği gibi ödevinin, işin içinde bulunmak olduğunu düşündün. Eylemin orta yerinde bulunmak. Ama neydi senin eylemin? Politika. Ve politika, yaşamda en az değerli şeydir.
Sayfa 102 - Can yayınlarıKitabı okudu
Reklam
58 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.