(ÖlmüşEşek'inCankurtaran Arabasıyla Gezintisine Değindir.)
Dostum Eşekarısı,
İlkin selâm eder, iğnenden öperim.
Nasıl büyük bir cümbüşle, alaalahey'le ölümü cankurtaran arabasına attıklarını anlatmıştım. Şimdi de ondan sonra ölümün başına gelenleri dinle.“Deniz altında yirmi bin fersah”, benim“Cankurtaran'da bir günlük gezi serüvenimin yanında hiç kalır...
Beni boylu boyumca arabanın arkasına atmışlardı. Birdenbire sanki taksiye binmişim gibi geldi de, ya şoför para isterse diye beni bir korku aldı. ölü olduğumu anımsayıp rahatladım.
Beş yüz metre yol aldık almadık, arabanın motoru“zınk!”dedi, durdu. Bir daha da işlemedi. Şoför, siyasi hasımlarına karşı ateş püsküren bir politikacı gibi, bir zaman sövdü saydı, motoru sarstı, makineyi kurcaladı, her ne yaptıysa araba bir türlü yerinden kımıldamadı. Sanırsın, mübarek beton kazık gibi yere çakılmış kalmış. Şoför, çevresini kuşatan kalabalığa,
Her yerde ille de bir kalabalık toplanıyor. Biz hep kalabalık yaşıyoruz. Madem toplandınız, hadi şunu itin arkadan yurttaşlar! diye yalvardı. Şoför, sözcüklerini değiştire değiştire yalvarmasını bir kaç kez tekrarlayınca kalabalık dağılmaya başladı. O zaman muavinine,
“Gördün ya, nasıl dağıttım kalabalığı, dedi, bir yerde böyle aylaklar toplanır da onları dağıtmak istersen hemen yardıma çağıracaksın, bir küçük iş buyuracaksın. O zaman, bak gör, kaçan kaçana...”