~ LE VERBE ÊTRE ~
Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Kanadı yok
umutsuzluğun, akşam vakti deniz kıyısında bir taraçada,
toplanmış bir sofrada kalayım demiyor. Umutsuzluk bu, o bir
sürü olayların dönüşü değil bu, tıpkı akşam karanlığında bir
karıktan öbürüne giden tohumlar gibi. Bir taşın üstündeki
yosun ya da su bardağı değil o.
Parlak ve siyah tenli Mısırlı bir kadın köle
Aynanın çelik sapını diz çöküp uzatır sahibine:
Saçlarını örmek için Yunanlı bir Bakire
İki beliği birleştirir İsis’in ölçüsüyle;
Ve Miletliler gibi giyinmiş tünikli bir hizmetçi ,
Süt kâsesinde yıkar onun ayaklarını, bileklerini .
Lal rengi damarlı bir mermer kurnada
Pembe su onu buyur eder ; ve Latin kızları sonra
Uyuşuk kollarına hoş parfümleri dökerler,
Canlı bir günün can sıkıcı ışınlarını kaybederler,
Yumuşacık derinin kalın kıvrımları altına
Işık düşer, gevşek ve arzu uyandırıcı tarzda :
Birkaç kadın çiçek taçlarını kırarak,
El çabukluğuyla renkleri dağıtarak,
Onları çeşmenin sularına yağmur şeklinde atarlar,
Kırıntıların hoş kokuları sahiplerini sarar,
O ise, altın lirin tellerine dokunur ve çalar,
Genç Konsülü düşünür, uyur ve hayal kurar.
Alfred de Vigny (1797-1863)
Poèmes antiques et modernes (antik ve modern şiirler)
Çev. Sunar Yazıcıoğlu
Şehir bir yazıdır; şehirde dolaşan kimse bir başka deyişle şehri kullanan ve yaşayan kimse (yani biz hepimiz), kendi zorunlukları ve yer değiştirmelerine göre sözcenin parçalarını ayırıp bunları gizlice, kendine göre gerçekleştirmek isteyen bir okura benzer. Bir şehirde dolaştığımızda, hepimiz, bir tek dizesini değiştirdiğimizde farklı bir şiirle karşılaşacağımız Queneau'nun 100 000 Milyon Şiir'inin (100 000 millions de poèmes) okuru durumundayız demektir. İşte bizler de, bir şehirde yaşadığımızda, farkında olmadan biraz bu öncü okur konumunda bulunuruz.