Gözlerimi yoran etten sınırları yeryüzünün
Gök ölçüsüzlüğü,sönmüş koca taş
ve duvarların bitişik dili; sessizlik
nereye baksam demir çerçevesi ruhun
nerede dursam tek kişilik bir oyun;
Hepimiz özledik değil mi çocukluğumuzu, saflığımızı, sokaklarda oynadığımız oyunları, eski evlerimizi ve hatta somyalarımızı, minderlerimizi. Çocukluğuma döndüm #eyaşkbiziaffet le.
Saklambaçlar, uzun eşekler, ıslık isterizler... Oyun oynardık, telefon, tablet, bilgisayar bilmeyen, tüplü televizyon izleyen nesil çocuklarıydık biz.
Kavgalarımız, küslüklerimiz dahi saftı bizim. Soba ile ısınırdık, portakal kabukları koyardık üzerine, patates dilimlerdik, oydu bizim cipsimiz.
Kitapta ne güzel söylemiş yazar, bakıyorum da şimdiki nesle, edepten değil de telefondan dolayı başlarımız öne eğik.
Evet şimdi herkes şikayetçi hayatından çocuk, genç, yaşlı farketmez. Büyüklere hürmet zaten yok. Çocukluk hiç yok. Öyle bir kapılmışız ki dünyaya vay halimize.
Şöyle bir silkelenmek için yazarımızla sohbet edebilirsin bu kitapta. Öyle güzel hikayeler de var ki, #kurbağaveakrep in hikayesi, karanlık tünelden geçen askerlerin heybelerine doldurdukları taşların hikmeti. Okudukça derinlere indiğin ve oradan çıkmak istemediğin ruhuna lezzet bir kitap.
Hadi heybelerimizi bu kıssalarla doldurmaya...
Açıklama : Bu bölümde tavsiye edilen sifalı bitkilerden, aç karına sabah, öğle, aksam, yatarken, çay
gibi demletilir, 2 - 3 bardak çam balı ile içilir. Öğütülür çam balı ile macun yapılır, 1 - 2 tatlı kasığı
yenir, Damıtılmıs bitki suyu birer su bardağı içilir. 10 gram bitki yağı, 90 gram damıtılmıs bitki suyu,
bal ile tatlandırılır çalkalanır
Şimendiferle Lübnan sınırlarına girdiğimiz zaman, yeşil koruların ve zengin villâların mes'ut görünüşü altında, Suriye açlığını gördük. Atılmış portakal kabukları üstüne üşüşen şiş karınlı çocuklar, ekmek artığı kemiren iskelet kadınlar, ilk defa burada bize cephe gerisinin ıstırabını haber verdi: Bir tarafı alabildiğine boş deniz, bir tarafı alabildiğine boş çöl, ikisinin arasında dar ve uzun bir dehliz ve bu dehlizin üst ucunda bir ordu var ki, Haleb'i, Hama'yı, Humus'u, Gerek ve Havran'ı yiyor. Buğday yetiştirmeyen Lübnan ve Beyrut aç, Kudüs yarı aç…
"Eşref Selim'in evinde koca bir çini soba vardı, güzün yanınca üzerine limon portakal kabukları koymuşlardı. Kızıl bir alev yanar da yanardı içerde. Yüreğim o ateşle severdi insanları ve ben böyle ayrı, böyle terk edilmiş..."