Puik'in isim babasıydı, Tayfun...bir o yana, bir bu yana savrulan kuyruğuna daldı gözlerim... askerin neşesi, nöbet arkadaşıydı Puik! Tayfun ve diğerleri için silah, postal, pusu ve PKK dışında, bir başka kavramdı Bu dağ başında herkesi geçmişe, çocukluk günlerine götüren, çizgi roman kahramanı Puik!...
O rivayetin ucu buraya dayanıyor sanırsam.
Hem sana şunu da söyleyeyim: Nazım için "Gurbette yazdığı şiirler Kartpostal şiiri" diyen Ece'nin kendisi Kart bir postal... ..
Reklam
“Postal bağlamayı bilmiyorsan,” dedi. “Hava cıva olsun diye giymeyeceksin!” Gülümseyerek başını iki yana salladı. “Kısacası…” Yapacağı fiyongun ilk bağını yaptı. “Biz zaten seninle birlikte bot bağlayamazmışız!”
Türk generallerinin zor görebildiği bu ürkek İmparator islam birliği elebaşılarını serbestçe ve tabancasız odasına alıyordu. Yal­nızlıktan, şiirden ve polis raporlarından baş­ka hiçbir şeye yüz vermeyen bu tembel a­dam oturup yabancı müslümanlara gidecek beyannameler yazıyor, İslam’ın önderleriyle mektuplaşıyordu. Askerlerine postal alamayan bu müflis Sultan iki yüz bin ajanın yol paralarını eksik etmiyordu. Bir kaç yıldır da Fas’tan Kabil’e kadar her yerde ve bütün Hindistan camilerinde Sultanın adı dualara girmişti. Vatan sözünü yasak etmesi, yirmi milletin kurduğu Osmanlı İmparatorluğunun bu batılı düşüncelerle şişen kavrama dayanamıyacağı içindi. Halifenin şimdiye ka­dar görevi Allahı savunmak olmuştu; şimdi artık Allahın halifeyle birlikte imperatoluğu kurtarmasına sıra gelmişti.
Tortu halinde çöreklenmiş o eski zamanlardan zihnimizde küllenmiş duran, ama biraz eşeleyince, sağını solunu üfleyince parıldayan ışıltılı bir ânı, bir anıyı çekip çıkarıyorduk. Sonra hâlâ hem o anıyı zedelenmiş de olsa anımsamamıza, hem o yaşadığımız şeyleri yaşadığımıza seviniyor, kahvelerimizden birer yudum alıp arkamıza yaslanıyor, vitrinin
Sayfa 99 - Son GörüşmeKitabı okudu
Sanat, edebiyat, bilim diye bir şey olmayacak. Kadiri mutlak olduğumuzda bilime gereksinimiz kalmayacak. Güzellik ile çirkinlik arasında hiçbir ayrım olmayacak. Merak diye bir şey, yaşama sevinci diye bir şey olmayacak. Yaşamın tüm zevkleri yok edilecek. Ama durmadan büyüyen ve gittikçe ustalaşıp yetkinleşen bir iktidar esrikliği her zaman var olacak; bunu hiç aklından çıkarma, Winston. Zafer heyecanı, umarsız düşmanı ezip geçmenin coşkusu her zaman, her an yaşanacak. Geleceğin resmini görmek istiyorsan, bir insan yüzüne basmış bir postal getir gözlerinin önüne, sonsuza dek.
Sayfa 291Kitabı okudu
Reklam
-Ölümsüz Şehit- Şiiri
Firdevs penceresi açıldı bir an İçeriye süzüldü dünyevi Nurdan Bu nasıl tecelli Hakk'ı lütuftan Güneşler batıyor ölümsüz şehit Omzunda taşıyor vatan sancısı Hilale yakışır sen ay goncası Çelikten yıldızı gaflet sancısı Toprakta yatıyor ölümsüz şehit Bayrağın kudreti asil koluna Mukaddes künyevi takar boynuna Şahadet getirir Allah yoluna İbadet ediyor ölümsüz şehit Doru atım dörtnal rüzgârı yeter Başında miğferi tarihi sürer Ayağında postal kaktüsler heder Düşmanı atıyor ölümsüz şehit Beş parmak dağları hepsi bir olmaz Kar yağan etekten kaçan gün salmaz Yas tutan çimenin başı dik olmaz Mehmetler uyur ölümsüz şehit
Sayfa 57 - Göl Kitap YayınlarıKitabı okudu
FAKİRLİKTEN KURTULUŞUN HİKÂYESİ Artık son horoz da çorba olmuştu. Horozun dulları yerde bir tahıl tanesi bulmak için geziniyorlar, ama bula bula çöp buluyorlardı. Köylüler artık yolun sonuna gelmişlerdi. Çok nadir olarak, ayda yılda bir köye uğrayan çerçilere verecek bir metelikleri bile yoktu. Sahip oldukları son şeyleri vererek yaşıyorlardı:
Sayfa 181
Geleceğin resmini görmek istiyorsan, bir insan yüzüne basmış bir postal getir gözlerinin önüne, sonsuza dek.
Sayfa 289
Bu ne? Kanal Savaşı. Bu ne? Kutulamare. Bu ne? Yunan. Bu ne? İngiliz. Yıkılan Osmanlı'yı zorla ayakta tutmak için bir sürü savaş! Çorap yok, postal yok. Tayın yok.
Sayfa 155 - Literatür Yayınları: 501 Fakir Baykurt Kitaplığı: 03 (19. Basım Temmuz 2020)Kitabı okudu
Reklam
O gün, beyaz iskarpinleri vardı istanbul' un, bugün postal giyiyor; sevrnem gerekmiyormuş savunmam gerekiyormuş.
Temmuz - Kitaplarımız
Dönem bitmişti, babamın tüm ısrarlarına rağmen Ankara'da kalmıştım. Türkan Teyzeler bütün yazı Antalya'da geçireceklermiş, ev boşmuş, bir gün gidip Suna'yla arda kalacak, resimlere bakacaktık. Işık lstanbul'da avukatlık yapıyormuş. "Aramızda her şey aynen bildiğin gibi devam etti" diye anlattı Suna. Tam okumayı
Sayfa 123 - İletişimKitabı okudu
Nöbet değişimlerinde, sayımlarda kışlanın taş duvarlarında yankılanan, binlerle, onbinlerle çarpılan postal seslerini unutma. Mahkeme dönüşlerini, tahliyesi reddedilenlerin içlerine gömüverdikleri umutları, işkenceden gelenlerin bir de kendi kendilerine sürdürdükleri işkenceyi, ezilmiş, horlanmış kişiliklerin toparlanmak, eskisinden sağlam olmak için çektikleri sessiz doğum sancılarını, uzun gecelerdeki sohbetleri, bir bardak çaya, kahveye duyulan sevinci, mektup dağıtımında çarpan yürekleri, mektupsuzların dış dünyaya duydukları kırgınlığı, alışmamak, unutmamak, sinmemek, tükenmemek çabalarını, dostlarla paylaşılan acı­ları unutma. Her şeyi yeniden düşünmek, sevmek, inancını bilemek duygusunun verdiği mutluluğu, temiz, yararlı, bekletilmiş kini unutma... Bütün bunlan, daha nice şeyleri unutacak mısın? Bir soru ve bir umut. Bir inanç ve kuşku. Hepsi vardı davranışlarında.
Postal her zaman üstüne basacak bir insan yüzü bulacak.
Sayfa 289Kitabı okudu
Postal muhabbetleri
Ne olursa olsun,” dedi Lagorio, “öbür gün, ben eğleniyor olacağım, sense nöbet tutacaksın. Ben şehirde dolaşacağım (ve bunu düşündüğü anda gülümsüyordu) sen yüzbaşıya tekmil vereceksin. ‘Kayda değer bir durum yok. Nöbetçi Martini biraz hastalandı.' Saat ikide çavuş seni uy andıracak: Teğmenim teftiş vakti.' Seni tam ikide uyandıracağından hiç kuşkun olmasın, aynı saatte ben Rosaria'yla yatıyor olacağım...”
Resim