"Tanrının yarattığı binlerce, milyonlarca Madam Bovary var, ama onların arasında yalnızca Flaubert'in yazdığı unutulmaz oldu. Tanrının yarattığı Lady Chatterley'lerin arasından Lawrence'ın yazdığı lady kadar unutulmaz olanı çıktı mı? Tanrının rahatlıkla unutulabilen "gerçeklerinden" biz unutulmaz "gerçekdışılar" yaratabiliyoruz. Tanrı da unutulmazlar yaratıyor ama. Bizim Hamlet'lerimize, Macbeth'lerimize, Bovary'lerimize, Karenina'larımıza, Prens Mişkin'lerimize, Eugenie Grandet'lerimize karşılık tanrının da Shakespear'leri, Tolstoy'ları, Dostoyevski'leri, Balzac'ları var."
Görünmeyen bir gücün oynattığı satranç taşlarından, bir çömlekçinin keyfince, onurla ya da utançla donatmak üzere biçimlendirdiği çömleklerden farksızmıydı insanoğlu? Aklı buna isyan ediyordu fakat genede üzerinde trajik bir yazgının gezindiğini, ansızın omuzlarına katlanılmaz bir yükün bindiğini hissediyordu.Aktörler ne şanslıdır.Tragedyada mı komedyada mı oynayacaklar, ağlatacaklar mı güldürecekler mi gözyaşı mı dökecekler, bunu kendileri seçebilirler. Ama gerçek hayatta işler farklıdır. Çoğu erkek ve kadın başa çıkamayacakları roller oynamaya zorlanırlar.Güildenstern'lerimiz bize Hamlet oynar, Hamlet'lerimiz Prens Hal gibi komiklik yapmak zorunda kalır.Dünya bir sahnedir, ama roller kötü dağıtılmıştır.
Sayfa 160Kitabı okudu
Reklam
Aktörler ne şanslıdır. Tragedyada mı komedyada mı oynayacaklar, ağlatacaklar mı gülderecekler mi, gülecekler mi göz yaşı mı dökecekler, bunu kendileri seçebilirler. Ama gerçek hayatta işler farklıdır. Çoğu kadın ve erkek başa çıkamayacakları roller oynamaya zorlanırlar. Guildensternlerimiz bize Hamlet oynar, Hamletlerimiz de Prens Hal gibi komiklik yapmak zorunda kalır. DÜNYA BİR SAHNEDİR AMA ROLLER KÖTÜ DAĞITILMIŞTIR.
- Anlaşılmayan şeyler korkunçtur. - Siz yaşamı anlayabiliyor musunuz? Söyler misiniz, bu dünyadaki yaşamı ölümden sonraki yaşamdan daha mı çok anladığınızı sanıyorsunuz? - Bu dünyadaki yaşam da, ölümden sonraki yaşam da aynı derecede anlaşılmaz, korkunçtur. Hayaletlerden korkan bir insan benden de, şu ışıklardan da, gökyüzünden de korkmalıdır. Çünkü şöyle bir düşünecek olursak, bütün bunların hiç de öteki dünyadan gelenlerden daha az ulaşılmaz, daha az akıl almaz olmadıklarını görürüz. Prens Hamlet mezarında yanına gelecek hayaletlerden korktuğu için öldüremiyordu kendini. ** Gerçek yaşamdan daha korkunç gelmez bana bütün bunlar. Doğrusunu isterseniz, korkunçtur hayaletler, ama bunun yanında yaşam da korkunçtur. Size şunu söyleyeyim dostum, ben yaşamı anlamıyorum. Ondan korkuyorum da. Bilmiyorum belki hasta, ruhsal dengesi bozulmuş bir insanım. Sağlığı yerinde, olağan bir insan her şeyi anladığını, duyduğunu, gördüğünü sanır, gel gelelim, ben yitirdim bu duyguyu, günden güne korkuyla zehirliyorum kendimi. Boşluktan korkmak hastalığıdır bu. Gördüğünüz gibi, ben de yaşamdan korkmak hastalığına yakalanmış durumdayım. Çimenlerin üzerinde yatarken, daha bir gün önce dünyaya gelmiş, hiçbir şeyden haberi olmayan küçücük böceğe bakarken, bu hayvancağızın yaşamının baştan sona katı bir korku olduğunu düşünür, onda kendimi görürüm.
"Bir şehirden tüten kötü kokuları hissedebilmeniz için Prens Hamlet olmanız icap etmiyor. Babanız Kral olmasa da ihanet ihanettir, henüz tecrübe etmemiş olabilirsiniz onu, lakin bir gün rastlayınca öğretir hayat!"
Sayfa 13
Bir iki ay evvel okuduğum "Hamlet"in mezarlık sahnesini hatırladım. Orada, Kralın soytarısı "Yorik"in kafatasını eline alan Prens'in sözlerini, bir musiki parçası gibi içimden mırıldandım: Heyhat! Zavallı Yorik! Ben onu tanıdım Horatio. Soytarıların en neşelisiydi: Geniş bir hayal gücü. Bin defa beni kollarında gezdirdi; fakat şimdi manzarası hayalimi dehşetle nasıl dolduruyor! Kalbim nasıl...
Reklam
158 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.