Saydamlığına kanıp sürekli cama çarparak çileden çıkan sinekler gibi aynı hatayı yineleyip durmaktan hoşnut değilsek, o zaman aşktan alınacak belli dersler var demektir. Boş hevesleri, ıstırabı ve acıklı hayal kırıklıklarını önleyecek bazı basit doğrular olmalı değil mi? Yaşamın bisiklete binmek ya da piyano çalmak gibi son radan öğrenilmesi gereken bir beceri olduğunu fark ettiğimizde, biraz akıllanmaya başlarız. Ama akıl bize nasıl bir yol gösterir? Zararlı tutkulardan, aşırılıklardan, korkudan, kaygıdan uzak, sakin ve huzurlu bir yaşamı hedeflememizi öğütler. Bazı dürtülerin bastırılması gerektiğini, gerçek gereksinimlerimizle gereksiz olanları ayırmayı öğrenmezsek, aşırı bir iştahın kurbanı olabileceğimizi söyler. Gerçekleri çarpıtmamak, habbeyi kubbe, pireyi deve, kurbağayı prens gibi görmemek için düş gücümüzün denetlenmesi gerektiğini düşündürür. Bize zarar verebilecek şeylere temkinli yaklaşmamızı önerir, ama duvardaki gölgelerden kaçarak enerji tüketmenin gereksizliği ne işaret eder. Korkunun ecele faydası olmadığını söyler, korkudan başka korkacak şey yoktur der. Peki aşka dair ne söyler akıl?