Hayal mi gerçek?
Gerçek mi hayal?
İkisi de mi gerçek?
İkisi de mi hayal? . . .
Hem gerçeği hem hayali muallakta bırakan bir obsesif şüphenin romanı:
Puslu Kıtalar Atlası
Eflâtunî bir girdap içinde büyük daireler çize çize derinlere doğru efsunlanmış ve yarı-anestezik bir halde duhul ederken birden son sayfaya gelmemle birlikte geceyarısının bir kör
"Mən kral olanda yemək və mənzildən başqa onlara kitab da oxutduracağam, çünki ağıl və ürək ac olduqca, tox qarından bir şey çıxmaz... Bilik ürəyi yumşaldır, mərhəmət və incəlik hislərini tərbiyə edir".
"...Onunla öyle çok alay ettiler ve öyle kırıcı şakalar yaptılar ki, bu zalimlik karşısında hayellerini kendine sakladı ve böyle daha mutlu olduğunu fark etti".
"Bir kötülük etmiş olsam o yüzden bu kadar acımasız davranıyorlar derdim-ama ben onlara iyilikden başka bir şey yapmadım ki, yoksa bu yüzden mi cezalandırıyorlar beni?"
Antonius ve Kleopatra İskenderiye'de öldüklerinde Shakespeare'in doğmasına daha 15 yüzyıl vardı. Racine'nin Phaidra'yla arasında ise bin nehir akmıştı. Bugün iki yazarın da hiç görmedikleri yerlerde geçen hikâyeleri kendi kültürlerine köken sayarak yeniden yaratmalarını pek de yadırgamayız. Moliere de Shakespeare de
"...Onunla öyle çok alay ettiler ve öyle kırıcı şakalar yaptılar ki, bu zalimlik karşısında hayallerini kendine sakladı ve böyle daha mutlu olduğunu farketti".