Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Deleu­ze'ün ampirizminde felsefe daima akademinin ve onun be­denlendirdiği ve yargıç ya da nöbetçi olarak muhafaza ettiği aşkınsal kendiliklerin karşılıklı tanınması dışında kalan bir şeyle karşılaşır. Deleuze'e göre Sartre, " Sorbonne olasılıkla­rı"nın dışındaki bir şeye işaret ederek kendi kuşağı için bu rolü oynamıştır. Ancak Wagner'le kopuşu ve Basel'deki pro­fesörlüğü terk edişiyle Nietzsche " hür düşünür" ile " kamusal profesör" arasındaki ayrımı formüle edecek ilk düşünürdür. Nietzsche böylece gezgin Zaratustra gibi aynı anda bir göçebe ve ampirist haline gelecektir: " Hakikatime birçok yoldan, birçok yolla vardım ... çünkü yol mevcut değildir. " Benzer bir biçimde Spinoza da kamusal profesör Hobbes'a karşı, felse­fenin doğası ve işlevine ilişkin bir görüşle uyumlu olarak ka­musal profesörlüğü reddedip arkadaş ve öğrenci çevresiyle çalışmayı tercih etmiştir.
Serenad
Üniversite görevlisi Maya Duran'la Profesör Wagner ile resmi ilişki dışında bir şey yaşanmadı. Her şey bir komplo ve iftiradan ibarettir. Uluslararası bir ünü olan saygı değer profesörün yaşı olan, Maya Duran ise mevkiisi olan güvenli, sorumlu- luk sahibi kadın ve anne.
Sayfa 331 - iyKitabı okudu
Reklam
Ben de Profesör Wagner, ben de...
"Fyodor Dostoyevski, insanın ancak acı çekerek olgunlaşacağını söyler. Bu açıdan bakınca İstanbul'un benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Çünkü ben bu şehirde olgunlaştım."
Sayfa 55 - Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.Kitabı okudu
Bu da aynı, diye geçirdim içimden. Bir gün dediklerimi değil, demek istediklerimi anlayacak bir erkek çıkmayacak mı karşıma! Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi 10/499 Her şeyi söylememiştim tabii ki. Üç gün önce başlayan karın ağrılarımın bir türlü dinmediğinden, sabah üniversiteye gelirken yanıma tampon almayı unuttuğum için kendimi bir eczaneye atana kadar nasıl kâbuslar yaşadığımdan falan söz edemezdim ki. İyi çocuktu, hoş çocuktu ama henüz o kadar yakın değildik. “Kimmiş?” Herhalde sessizliğin fazla uzamaması için bir şey sorma gereği duydu. “Kim kimmiş?” diye sordum ben de. “Yabancı konuk? Havaalanından alacaksın ya.” Elimdeki kâğıda baktım. “Maximilian Wagner” dedim, “Profesör Doktor yazıyor burada, Har-vard’dan, adı Alman gibi ama Amerikalıymış.” “Ne diye geliyor, konferans için mi?” “Valla, elimde biyografisi var ama tam okumadım. Nasıl olsa havaalanına bir saatten önce ulaşamam, yolda bol bol vaktim var.” “İyi o zaman” dedi, “sana sabırlar dilerim tatlım. Sonra görüşürüz.” “Sen ne için aramıştın beni?” “Akşam boşsan buluşalım diyecektim.” anlamak bu kadar zor mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünde söz-ler mi etmeliyim? İşim çok dediğimde, bana sahip çıkacak bir erkeğe ihtiyaç duyduğumu anlayacak biri... Yanımda olmanı istiyorum di-yemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır! Ol-mayacak duaya âmin deme duygusunu yaşıyorum sürekli.
Profesör Wagner:“fyodor dostoyevski,insanın ancak acı çekerek olgunlaşacagını söyler. Bu açıdan bakınca İstanbul'un benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Çünkü ben bu şehirde olgunlaştım.
… Profosör Wagner çok önemli bir konuya değinmişti.Profesör Hungtington’nun “Medeniyetler Çatışması “ve Edward Said’in “Cehaletler Çatışması”kavramlarına “Önyargıların Çatışması”teziyle katkıda bulunmuştu.
Sayfa 472Kitabı okudu
Reklam
"Üniversitemizde verdiği konferansta ve özel konuşmalarımızda profesör Wagner çok önemli bir konuya değinmişti. Profesör Huntington'un 'Medeniyetler Çatışması' ve Edward Said'in 'Cehaletler Çatışması' kavramlarına, 'Önyargıların Çatışması' teziyle katkıda bulunmuştu. Çünkü birbirleri hakkında önyargılar taşıyan insan topluluklarının sebep olduğu yıkımı, felaketi İkinci Dünya Savaşı yıllarında bizzat yaşamış ve dayanılmaz acılar çekmişti."
Sayfa 472
Ve profesör Maximilian Wagner tek farkı Yahudi olan eşi Nadia' ya kavuşamıştı. O gün bir söz verdi kendine." Hayatımı bunu anlatmaya adayacağım.Bu cinayeti bütün dünyaya anlatacağım" O gün 24 Şubat'tı.
Maximilian Wagner! (profesör)
Sonra onu gördüm. Uzun boylu, masmavi gözleriyle dikkat çeken, siyah paltolu ve fötr şapkalı bir adam.
Devlet sosyalizmi nedir?
Özel mülkiyeti tanıyan, fakat insanın insan tarafından sömürülmesini önlemek ve millî kalkınmayı başarmak için devlete ekonomik işlerde kontrol ve teşebbüs hak ve yetkilerini kabul eden bir sistemdir. Devlet sosyalizmi, iki yönden mütalâ olunabilir. 1. Hafif şekli. 2. Mütekâmil şekli. Paris hukuk fakültesi profesörü, modem ekonomistlerden, Hanri Truchy diyor ki “Devlet sosyalizması, Eisie Nach kongresinin beyannamesine göre, özel mülkiyetin muhafazasına ve rekabet rejiminin korunmasına taraftardır. Bunların ifasını, ekonomik selâmet için zorunlu saymaktadır. Fakat ekonomik düzende, büyük suiistimaller mevcut olduğundan, devlet bunları cezalandırmakla yükümlüdür. Çünkü devlet, insanlığın en büyük ahlâk kuruntudur.” Bu, devlet sosyalizminin hafif şeklidir. Devlet sosyalizminin gelişmiş şekli hakkında da aynı zat şunları söylüyor. Wagner ne diyor? “Devlet sosyalizminin belli başlı temsilcilerinden olan Profesör Wagner, kürsü sosyalizmasmdan başka hiçbir esas kabul etmez. Fakat daha cüretli tedbirler tavsiye eder. Profesör Wagner, özel mülkiyet prensibini muhafaza etmekle beraber, müşterek bir mülkiyetin kurulmam ve özel ekonomi teşebbüslerde sıkı bir kontrol ister.” Devlet, fiziyograsinin, liberal ekolün öğütlerine rağmen, ekonomi işlerine karışmalı mıdır? Bu karışma fayda yerine zarar vermez mi?
Sayfa 92 - Cumhuriyet, III. CiltKitabı okudu
Reklam
USC Psikoloji Bölümü’nden Profesör Henrike Moll’un Son dönemde gerçekleştirdiği bir deneyi sizinle paylaşmak istiyorum: Moll İki yaş çocuklarının izlemesi için uygun olacak şekilde, basit bir plan çerçevesinde bir kukla tiyatrosu hazırlıyor ve çocukları davet ediyor. Önce kurabiye canavarı coşku içinde sahneye çıkıyor ve bir kavanoza on tane kurabiye saklayıp tekrar aynı neşeyle sahneyi terk ediyor. Ardından sert mizaçlı bir doktor geliyor, kurabiyelere bakıp “burada çok fazla kurabiye var!“ Diye söyleniyor ve açtığı kavanozdan sekiz kurabiyeyi alıp gidiyor. Bir süre sonra kurabiye canavarı geri döndüğünde, iki yaşındaki seyirci topluluğunun yüz ifadelerinin değiştiğine şahit oluyorsunuz: Kimisi dudaklarını ısırıyor, kimi ağzını açarak bekliyor, hatta aralarından bazıları kurabiye canavarını uyarmaya çalışıyor. Yani çocuklar onunla empati kuruyorlar. Kurabiye canavarının neyi bilmediğinin farkındalar ve onun öğrendiğinde üzüleceğini öngörebiliyorlar. Psikoloji bilimi bu yeteneği “Zihin Teorisi” olarak adlandırmakta.
...profesör Wagner çok önemli bir konuya değinmişti. Profesör Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’ ve Edward Said’in ‘Cehaletler Çatışması’ kavramlarına, ‘Önyargıların Çatışması’ teziyle katkıda bulunmuştu.
Sayfa 472
"Biraz önce yayınevinden Özlem aradı. Yayıncılık hayatında ilk kez rastladığını belirterek çok hoş bir şey anlattı. Doğan Yayınları'nı düzgün konuşan, eğitimli bir hanım aramış. Maya Duran ve Profesör Wagner'in telefon numaralarını istemiş, onlara nasıl ulaşabileceğini sormuş. Özlem de ona bunların birer roman kahramanı olduğunu, gerçekte böyle kişilerin mevcut olmadığını söylemiş ama kadıncağızı ikna etmekte epey güçlük çekmiş. Bir romana yapılabilecek en büyük övgü bu olsa gerek. Harika!"
Sayfa 494 - Doğan KitapKitabı okudu
53 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.