Bizi şok eden şey görme sürecinin sanata olan benzerliğidir. Gördüklerimiz gerçek değildir. Gördüğümüz şeyler tuvalimize, yani beynimize uyacak şekilde düzenlenir. Gözlerimizi açtığımızda, yanılsamalı bir dünyaya gireriz; bu dünya retinanın parçaladığı, korteksin de yeniden yarattığı bir sahnedir. Nasıl bir ressam bir resmi yorumlarsa, biz de duyumlarımızı yorumlarız. Nöronal haritalarımız ne kadar kesin olursa olsun, gerçekte gördüğümüz şeyi asla çözmeyecektir, zira görme kişisel bir olgudur.
Bugün her şeyi asla bilemeyeceğimizi bilecek kadar bilgiye sahibiz. İşte tam da bu nedenle sanata ihtiyacımız var: Sanat bize gizemle yaşamayı öğretir.