"İki ordu arasında büyük eşitsizlik vardı. Ulusal Ordu mensupları iyice örgütlenmiş, iyice silâhlanmış, modern askerî teknolojiye göre yetiştirilmişti. Tanklar, bazukalar, uçaklar, taşıtlar... İngiliz lirasının cömertçe harcandığı belliydi. Demokrat orduya gelince, çıplak gibi. Sanki bir ideoloji, fişeklikler kuşanmış. Silahları yok, asker az. Uçak hiç yok. Arkasında hiçbir güç yok. Ne Sovyet ne de başka herhangi bir devletin desteği. Gizlice aldığı önemsiz yardımlar, susuzluğunu giderebilecek denli doyurucu değil. Tek destek, dik dağlar ve değişik halklarıyla fakir köyler..."
"...Sorulara karşılık veren insanların dilleri basit, acıydı. Gerçeğin kendisi gibi. 'Nedenler mi arıyorsunuz?' diyorlardı. 'Korku!' 'Hiçbir yiğit barış içindeki yaşamını bırakıp dağa savaşmaya gitmez.' ' Aileni, hayatını, namusunu koruyamamanın acısını bilir misiniz?.."
"Nedir bunlar! Sızlanmalarla, kuşkularla mücadele kazanılmaz. Ayaklanmalı, yer yerinden oynamalı. Kafanla, vücudunla, uykuda iken, uyanıkken, hatta ölü iken savaşacaksın."
Diyeceğim, asıl sorumluları, tehlikeli olanları, canavarları ellerimizden kaçırıyor, onların gölgelerini yakalıyoruz. Üstelik adımızın kötüye çıkmasını sağlamak amacıyla aramıza giren ve bunun için ters işler yapanların varlığını kim yadsıyabilir?