Gustav Jung: "Değişmeler ve Remzler" isimli eserimden sonra LİBİDO kavramını kafamdan silemez olmuştum. Libido'yu bedene âit bir enerjiyle eş gördüğüm için, o zamanlar amacım LİBİDO teorisini müşahhas biçimden kurtarmaktı. Başka bir ifâdeyle, artık "açlık, saldırganlık ve cinsi içgüdülerden" söz etmek istemiyor ve bunların hepsini "enerjinin-kuvvetin" kendisini ifâde ettiği vakıalar olarak görmek istiyordum.
Fizikte de enerjiden ve onun elektrik, ışık, ısı vesaire gibi değişik ortaya çıkış biçimlerinden söz ederiz. Psikolojide de durum öyledir; özünde enerjiyi görürüz, onun da daha az veya çok nisbette olduğunu söyleyebileceğimiz yoğunluk ölçüleri vardır ve ortaya çıkış biçimi farklılıklar gösterebilir. LİBİDO'yu enerji olarak ele aldığımızda, cinsiyet mi, güç mü, açlık mı veya başka bir şey mi olduğu gibi nitelik sualleri önemlerini yitirirler. Arzum, Psikolojiye de fen bilimindeki enerji teorisinin sağladığı mantıklı ve geniş kapsamlı bir görüş açısı kazandırmaktı. RUHİ ENERJİ isimli çalışmam bunun ürünüdür. Bence insan içgüdüleri, enerji süreçlerinin değişik ortaya çıkış biçimleri oldukları için, mesela, ışık ve ısı gibi enerjilerle eşdeğerde güçler olarak alınmalıdırlar. Günümüzde bir fizikçi nasıl bütün güçlerin mesela, ısıdan geldiğini düşünmezse, bir "psikiyatrist-ruh hekimi" de bütün içgüdüleri cinsiyet kavramıyla özetlemekten kaçınmalıdır. Freud'un başlangıçta yaptığı hata buydu. Daha sonra "ego güdüleri" olduğunu farzederek düzeltti. Daha sonra da "süper ego-büyük ego" kavramını getirdi ve ona tam bir hakimiyet sağladı