Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.14
Dune Evreni
Bilim kurgu ve fantastik kitapların kendine göre kuralları ve dahi evreni olur. Dune ise kendi evreninin yanında çok yönlü felsefesi var. Oluşturduğu bu felsefe ile sizin düşüncelerinizi sorgulatmasiyla birlikte geçmiş veya şimdinin toplumsal olaylarını ve hepsinden öte insanı anlamanıza yardımcı oluyor. Çünkü makro düzeyde imparatorluk ve
Bu sefer,bir süredir okuma listemde okunmayı bekleyen bir kitapla ve kalemiyle ilk defa tanıştığım bir yazarla geldim.Okuduğum en farklı tarih romanı diyebilirim.Cidden adı gibi puslu bir kitap;ama sadece tarih romanı demek kitabı yanlış tarif etmek olur çünkü içinde fantastik öğeler de barındırması sebebiyle kendi tabirimle ‘fantastik tarih’olarak da nitelendirilebilir.Dili ilk başlarda biraz ağır gelebilir.Yanınıza bir sözlük almanız naçizane tavsiyemdir.Okurken çok keyif aldığım söylenemez hatta bir an önce bitirme çabasıyla okudum:(Yaşanan olaylar arası geçişlerde kendimi bir anda bambaşka bir alemde bulup kafa karışıklığı yaşadım diyebilirim.Tabi yazarın kalemi,herkese aynı yazmaz o nedenle herkese farklı gelecektir eminim ki.Şimdiden keyifli okumalar:))
Tiamat/İhsan Oktay ANAR
Çok şükür okuyan bir çevrem var. Okuduğum kitaplar hakkında yapacağım açıklamarımın spoiler içerip içermeme durumunu tutturamadığım için çoğu yazıyı paylaşmada tereddütler yaşıyorum. Elbet birgün aşarım bunu.
Yazarın okuduğum dördüncü kitabı. Zor bir dili olsa da Diğer kitaplarına nazaran çok sıkıcı geldi bana.
Puslu Kıtalar Atlası
Bir arkadaşımın tavsiyesi ile alıp okuduğum kitap beni hiç pişman etmedi. Aksine nasıl bu zamana kadar keşfetmediğimi sorguladım.
Yazarın çıraklık eseri (ilk kitabı) olması nedeniyle mükemmel bir edebiyat beklemek haksızlık olacaktır. Buna rağmen okuması müthiş zevkli bir yapıt çıkardığı için kendisini tebrik etmek gerekir. Size sunduğu eğlencenin yanında Nasreddin Hoca misali düşündürmesi, sözlük karıştırtıp , pardon Google’lama yaptırıp araştırmaya itmesi kitabın değerini fazlasıyla artırdı gözümde. İhsan Oktay Anar’ın kitabı yazarken tarih konusunda kendini donatıp, kitabın dünyasını da felfesi düşünceleriyle harmanlayıp, bu bilgiler ışığında oluşturduğunu net olarak görebiliyoruz.
Uzun İhsan Efendi’nin dünyasında oğlu Bünyamin maceralarına eşlik ediyorsunuz. Bünyamin’in evinde, dertsiz günlerini özleyeceği ama babasının kitabı ile hayata şahit olmasını ve gerçeği bulacağı yolda ilerlemesini hem yazarın muzip üslubuyla okuyup eğleniyor hem de cümlelerin altındaki felsefi, varoluşsal sorulara aklınız kayıyor. Kitabın kısalığıyla hikayenin doluluğu örtüşmüyor ve zamanın göreceliliğini de kitabı bitirdiğinizde düşündürterek fazladan beyin jimnastiği yaptırıyor.
Herkese tavsiye edilesidir, keyifli okumalar.
UZUN İHSAN EFENDİ'Yİ ÖZLEMİŞİZ!
Uzun İhsan Efendi'nin yıllar sonra kaleme aldığı son kitabı Tiamat. 156 sayfalık kısa bir kitap olmasına rağmen denizcilik terimlerinin fazlalığı sebebiyle özellikle başlangıçta sözlük kullanımı gerektiren, zor ve yoğun bir kitap. Yoğun diyorum çünkü yazarın araya sıkıştırdığı semboller ve alegoriler sayfalar ilerledikçe ancak fark ediliyor. Yazarın daha önceki eserlerinde olduğu gibi Osmanlıca hakimiyetine ve büyülü üslubuna diyecek söz yok. Önceki eserlerinden Amat ile bir bağlantısı olabilir mi diye düşündüm fakat her iki kitabın denizde geçmesi haricinde herhangi bir bağıntısını göremedim. Kitabı okumadan evvel Tiamat kavramının Babil mitolojisinde kaos Tanrıçası olduğunu öğrendim. Hikâyeden kısaca bahsedecek olursam kitap; 1915'te bir denizaltında Osmanlı mürettebatının, batık bir İngiliz gemisinde bir sanduka bulması ve sandukanın denizaltına taşınmasıyla beliren doğaüstü olayları konu alıyor. Kitap yaklaşık 40 - 50 sayfa uzun olay betimlemeleri şeklinde ilerlerken sandukanın ortaya çıkışı ile soluksuz takip edilecek fantastik bir gerilim filmi kıvamında devam ediyor. Kitap bittiğinde bende yarım kalmışlık hissi yaratmasına rağmen keyifle okuduğumu söyleyebilirim. Ayrıca mitolojik, dini ve bilimsel pek çok kavramdan ötürü farklı araştırmalara kapı aralamaya itmesi nedeniyle ilerde tekrar okumak isteyeceğim bir kitap oldu. Tavsiye eder miyim? İhsan Oktay Anar'ı severek okuyanların Puslu Kıtalar Atlası kadar olmasa da beğeneceğini düşünüyorum.
Tanıştık. Ama ne tanışma?
Ben böyle bir hayal gücü ve anlatım tarzına sahip, rüyalar aleminde süzülüyormuş gibi ama aynı zamanda o anı resmen yaşıyormuş gibi hissettiren başka bir yazarla tanışmadım desem yeridir. Şahsına münhasır ve günümüz yazarlarından bu derece özgün olmasıyla fark yaratan nam-ı diğer Uzun İhsan ile tanışmaktan oldukça memnun kaldım.
Öncelikle kitap zor, kolay değil. Kendinizi hazırlamanız gerekiyor, başka bir dünyaya açılan kapıdan geçeceksiniz. O dünyaya fikren hazır olmanız ve yazara kendinizi bırakmanızla birlikte kitap öyle bir akıp gidecek ki, siz de kendinizi o akışta bulacaksınız.
İsmi bana çok farklı şeyler çağrıştırsa da kitabı elime alıp karıştırdığımda, Osmanlı dönemini anlattığını fark ederek çok şaşırmıştım. Ama bu bir tarih kitabı değil, sizi yanıltmasın. Kitabın konusundan kısaca bahsetmek kitaba haksızlık olacak gibi hissettiğimden, bu konuya değinmek istemiyorum. Ancak dönem olarak 1681 yılının Konstantiniye’si anlatıldığı için eski sözcükler sıklıkla kullanılıyor, o nedenle önünüzde bir sözlük bulunması (kitapta geçen kelimelerin açıklamaları internette de bulunuyor) okuma zevkinizi arttıracaktır. Bence bu kitap herkes için değil, zamanı gelen okuyucular için..
İhsan Oktay Anar’a beni mutlu bir okur yaptığı için teşekkür ediyorum.
Disculpe
Amat, içinde birçok metafor barındıran, ayrıca kadim öykülere gönderme yapan, dini konulara ilişen, Grimm kardeşlere sataşan bir kitap.
Bu kitaptan önce birkaç denizcilik ile ilgili roman okuduğum için Amat'ta bolca bulunan denizcilik terimleri bana o kadar yabancı gelmedi ama kitapta yer yer yoğun şekilde anlamını bilmediğimiz terimler yer alıyor. Ha bu terimleri bilmek çok mu önemli derseniz, bence değil. Geminin yönünü, olayın geminin neresinde cereyan ettiğini vs. anlamamak bence kitabın genel anlatımından sizi koparmıyor. Açıkçası geminin başı mı vurulmuş kıçı mı vurulmuş benim umrumda olmadığından tek tek her sözcük için sözlük açıp bakmadım.
Kitabı bitirdiğimde Puslu Kıtalar Atlası kitabını bitirdiğim zamanki hissi yaşadım. Ne oldu şimdi diye düşündürüyor insana. Efrasiyab'ın Hikayeleri kitabındaki gibi bitirince yüzünüzde tatlı bir gülümseme ile kitabı kenara bırakıp hayatınıza devam edemiyorsunuz.
Eğer önceden İhsan Oktay Anar okumuş iseniz size aşina gelen anlatım sayesinde denizcilik terimlerine rağmen kitap sizi yormayacaktır. Fakat daha önce yazarın başka bir kitabını okumamışsanız yazarı okumaya başlamak için doğru kitap olmadığını düşünüyorum.
Beni en çok etkileyen kısım, aslında kitabın esasıyla çok ilgisi olmayan Fitilli Danyal'ın nam-ı diğer Emilio Santos'un geçmişinin anlatıldığı kısımdı. 7-8 sayfada anlatılan bölüm keşke başka bir kitaba konu olsa dedim kendi kendime. Bu arada küçük bir spoiler vereyim. Disculpe, İspanyolca "afedersin" demekmiş...
Sonuç olarak kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Eğer okursanız bitirince bana kızmayacağınıza eminim. Keyifli okumalar!
Puslu Kıtalar Atlası
"Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı."
Uzun İhsan Efendi ve Bünyamin'in bir baba ile oğlun macera, heyecan, gözyaşı dolu hikayesi. Çok sürükleyici bir kitap o efsane yolculuğa sayfalar arasında kahramana siz de eşlik ediyorsunuz okurken. Yazarın dili oldukça akıcı. Sayfalarda karşınıza aşina olmadığınız kelimeler çıkabilir, bir sözlük yardımıyla okumanızı nihayete erdirebilirsiniz.
Severek okudum kitabı. İlk başta, kapaktaki o harika çizimler ve tasvirler sizi kitabın yörüngesine alıyor. Kurgusu, karakter ve mekan tasvirleri birer yapboz parçası gibi birbirini tamamlıyor ve sizi alıp eski İstanbul sokaklarında gezintiye çıkarıyor. İnsanın öğrenme ve merak duygusunu öne çıkarıyor. " Eğer bu dünyadaki en büyük amacım bilmekse daha öğreneceğim çok şey var."
Eser bir postmodern roman örneği; hikayeler iç içe geçmiş zincir halkaları gibi. Tarihi ve fantastik öğelerin harmanlaması ile şahane bir eser peyda olmuş. Okurken üzerine düşünmek, satırların mesajlarını iyi çözümlemek gerekli. Roman son sayfalarında nasıl ve niçin yazıldığını okuyucusuna satırlarla fısıldıyor.
Sözcüklerle anlatmak kafi gelmez bu güzelliği , herkes okuyup eserin efsunlu havasına kapılmalı bence.
“Bu bir düştü; sen benim düşümdesin, sen benim zihnimin ürünüsün”...
Öyle bir kitap okudum ki..
Kitabın adı çok güzel; “Puslu Kıtalar Atlası”, sanki coğrafi bilgilerle dolu bir kitap gibi gelse de, okudukça bir başyapıt olduğunu anlıyorsunuz..
Kitabın namı ve İlber Ortaylının ‘okunacak 20 kitap’ arasında gösteriliyor olması, beni okumaya iten nedenlerdi.
Yazar İhsan Oktay Anar’ın 1995’te yazmış olduğu ilk roman ve
Puslu Kıtalar Atlası ve İhsan Oktay Anar
Kitabı biraz önyargıyla, biraz korkarak okumuştum. Çünkü birkaç kişiden zor okunduğunu ve olayları birleştirmekte güçlük çektiklerini duymuştum. Ama benim deneyimimin öyle olmadı. Kitap güzel akıyor. Evet arada çok fazla Osmanlıca kelime var ve onlar bazen gerçekten zorlayabiliyor. Onun için başladığımda yanıma kağıt kalem alıp sözlük hazırladım. Zaten ilk sayfalardan sonra cok fazla eski kelime yok. O yüzden rahat okuyabiliyorsunuz. Olaylara gelirsek, evet çok fazla olay var, çok fazla karakter var ama bence zaten kitabın çeşnisi bu. Bazen karakterin nasıl oldu da olaylara dahil olduğunu hatırlamakta zorluk çekebilirsiniz, ya da bahsi geçen karaktere nerede rastladığınızı unutabiliyorsunuz ama zaten sonrasında yazar olayı toparlıyor. Ben aklımda tutamam derseniz de en baştan bir karakter haritası hazırlamak en iyisi. Kısaca benim kitapla deneyimim gayet iyi diyebilirim ve kitabı öneririm. Yazardan ilk kitabımdı ama sanırım sonuncusu olmayacak.
Puslu değil ,Mutlu Kıtalarda gezinmeniz dileğiyle
Merhaba kitap dostları !!!
Bu esere başlamadan önce bir sözlük hazırlayın , çünkü bu eserin içinde günümüzde kullanılmayan eski kelimeler kullanılmış,ben okurken anlamakta pek zorlanmadım desem yalan olmaz birçok kelimenin anlamını bildiğim için keyifle okudum,ama tabiki birkaç tane de bilmediklerim oldu onların anlamlarını da tarayıcılardan
Herkese merhaba , karantina gününde bir eseri okuyup bitirmenin mutluluğunu yaşıyorum. Kütüphanemdeki alıp alıp kenara kaldırdığım eserlerden birisi ile karşınızdayım. İhsan Oktay Anar ile Çağdaş Türk Romanı dersinde tanışmıştım. Hayli uzun bir bölüm ayrılmıştı bu esere. " Mutlaka okumalıyım" diye not aldıklarım arasındaydı. Doğruymuş yazılanlar. Çok keyif aldığım bir okuma oldu benim için.
Kitapta tarih ile felsefe bir arada işlenerek bir roman kurgusu oluşturulmuş. Fantastik roman hissiyatı da oluşturdu bende. Anlatım olarak akıcı ancak özellikle kitabın başlarında Osmanlıca kelimeler ağırlıklı. Ben sözlük alıp kenara not alarak okudum. Kitabın içine girdikçe sizi hikaye sarıp sarnalıyor.
Osmanlı Devleti döneminde İstanbul 'da gecen olaylar kimi zaman gerçek kimi zaman düş hissi oluşturuyor okuyucuda. Uzun İhsan Efendi ve oğlu Bünyamin üzerinden sokak sokak İstanbul ve insanları anlatılıyor. Özellikle Galata... Gemiler, kaleler, kahvehaneler, savaşlar ve esirler ile yüzyıllar arasında yolculuklar yapılıyor. Kitaba adını veren Puslu Kıtalar Atlası da Uzun İhsan Efendinin yazdığı ve oğluna verdiği bir dünya atlası. Ancak Bünyamin bu kitabı okumuyor ,koynunda taşıyor. Zamanla hayatına bu kitabın yön verdiğini anlıyor.
Daha ilk sayfalarda usta bir yazarla karşı karşıya olduğunuz düşüncesi hemen oluşuyor. Macera ve fantastik ögeleri seviyorsanız tavsiye edeceğim çok güzel bir kitap. O yüzden #okudumokuyun .
Kitabın açılışından bitişine kadar tek bir soru var: bu yaşadığımız hayat gerçek midir? Yoksa bir düşlem mi? Bu eser sadece bir roman değil. Aynı zamanda felsefi bir metin. Felsefe tarihinin temelinde yatan sorgulamaları, önermeleri ve fikirleri, bu kitapta roman diliyle yazılmış bir anlatım ile kurgunun bir parçası olmuş şekilde okuyoruz. Varlık ile yokluk birbirinin zıddı mıdır? Yoksa bir bütünü mü meydana getirirler? Bilginin kaynağı nerededir? Bilginin özü nedir? Peki ya yaratılışın? Çok katmanlı, ciddi anlamda okuru sorgulamaya ve düşünmeye iten bir roman. Elbette bu eseri sadece bir kurgu metin olarak da okumak mümkün. Ancak, bu kadar ustalıkla aktarılmış ve kurgulanmış bir esere sadece tarihsel bir roman gözüyle bakmak yavan kalır doğrusu.
Kitabın açılış cümlelerini okuduktan sonra yazım dili hakkında endişeye kapılanlar olabilir; ancak birkaç paragraf sonra bu dil oldukça sadeleşiyor. Belki bazı kelimelerin anlamları için kitabın arkasına kısa bir sözlük eklemek iyi olabilirmiş. Bu kitabı okumak konusunda tereddüt edenler veya erteleyenler için vakit geldi demek istiyorum. Ertelemeyin ve bu dünyanın içerisinde bir adım atın.