Sakarya Türküsü İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; Şu çıkan buluta
Kaçağım Eşkiya aşklar yaşarım durmadan Kaşla göz dağla uçurum arası konar göçerim Sürgünlüğümü yurtlanmaz yerleşik sevdalar Sığsın isterler defnelerim küçücük saksılarına Yetmez dağbaşlarının teslimiyeti istenir Ya katlim ya ihanetim Bilmezler bir başka yol olduğunu Yani ben eşkiya her yanı pusu Gözlerindeki dumanlı dağlara
Reklam
Bir çok kez öldüğümü biliyorum, Kenarından köşesinden hayata tutunduğumu, Güneşimin günlerce tutulduğunu, Güzel günlerin kısa hikayeler anlatan misafirler olduğunu sonra yok olduğunu. Onlar gidince yok olduğumu, kendimden yoksunluğumu, İnsanın yoksunluğunu, kötü günün kenarda pusu kurduğunu, Akbabanın sessizliğini bilip duymak kurdun uluduğunu. Bir çok kez öldüğümü biliyorum, Ruhum üzerimdeyken öldürüldüğümü, Gözüm açık bakarken dünyaya körlüğümü, Katillerimi bizzat gözümle gördüğümü cinayetin örtüldüğünü, Biliyorum aslında her bir şeyin gerçek yüzünü. İnsanların yüzsüzlüğünü, her şeye rağmen bendeki güçsüzlüğümü, Eksik kelimeli sözlüğümü, Karanlığımın güneşime karşı üstünlüğünü… Sagopa Kajmer
256 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Yakın tarihimizi ve suikastları anlatan sırlarla dolu bir kitap çok yakın dünde gerçekleşen olayları suikastları hayretle okuyup şaşıracağımız bir kitap ülkemizin karanlık dününe farklı bir bakış açısı....
Pusu
PusuŞamil Tayyar · Timaş Yayınları · 2013117 okunma
pusu
''Adam kısmı, düşmanın aracılığıyla pusuya düşürülmez, dostuyla çekilir.''
Sayfa 549Kitabı okudu
"... Şüphesiz, vicdanımızın vahşi ormanlarına sinen ejderhaları, canavarları tanımalıyız; içimizde gizlenen ve pusu kuran müthiş ihtimallere cesaretle bakmalıyız; bunları şuurumuzun aynasında pervasızca seyrederek hem kendimize hem de başkalarına göstermeliyiz; ben de senin bu itiraflarını ve samimiyetini beğenmiyorum. Şüphesiz, insan, bütün hayvan nevilerinin seciyelerini kendinde toplamış bir mahlûktur, bir behime yekûnudur: Kaplan gibi yırtıcı, tilki gibi kurnaz, geyik gibi ürkek, arslan gibi cesur, köpek gibi sadık ve kedi gibi nankörüz... Fakat bu vahşet imkânlarını beşerî seciyemizin çelikten kafesleri içinde hapsettiğimiz için insanız ve boğa yılanından farkımız budur. Tırnaklarımızı ya kesiyoruz, yâhut cilâlı maddelerle parlatıyor ve güzelleştirmeğe çalışıyoruz, yani tırnağımızın çıplaklığını gideriyoruz. Pirandelli bundan bahsetmiyor; halbuki manikür en çirkin tarafımızla mücadelemizdir ve ellerimizde gizlenen vahşî pençeye insanî bir şekil vermek içindir. Sevdiklerimizi öldürüyoruz, çünkü onlar da bizi öldürüyorlar; fakat darbelerimizi insanca vurarak, açtığımız yaraları namütenahi şefkatimizle iyi etmeğe çalışarak ve tekrar yaralıyarak, sevdiklerimizi hazla keserek güzel tezadını tattırarak öldürüyor ve ölüyoruz. Yaşamak, yaralamak ve yaralanmaktır; fakat, insanca... Bizim tiynetimiz, ruhumuzun hayvan ve Allah'a giden iki yolunun köşesinde mündemiçtir. "Ne melek, ne hayvan!", "Hem melek, hem hayvan!". Bununla beraber yüzümüz meleğe doğrudur, gayemiz Allah'a doğrudur. Fakat bu bir gaye değil, mânevi teşekkülümüzün kendi kendine aldığı bir veçhedir, bizatihi bir gidiştir..."
Sayfa 185Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.