Bu mitolojik hikâye güzelliğin ve aşkın tanrıçası Venüs’ün toprakları olan Kıbrıs’ta geçer. Pygmalion, kendine uygun bir eş bulamayan, alçakgönüllü bir mermer sanatçısıdır.
Kendisini işine adamış bu adam hayalini kurduğu eşinin heykelini yaptı ama bu taştan yapılan kadın soğuk ve cansızdı, diğer kadınlar gibi değildi teni sütbeyaz ve kusursuzdu. Bu onun eseriydi, kendisini heykelinin yanındayken mutlu hissediyordu, onunla uyuyor, yediriyor içiriyor, giydiriyordu.
Buz gibi bu kadının canlı olmasını o kadar çok isterdi ki..
Pygmalion bir gün aşk tanrıçasının tapınağına giderek tanrıçaya:
“Karşıma yaptığım heykele benzeyen bir kız çıkarman için sana yalvarıyorum.” dedi. Evine döndü ve yaptığı heykeli öptü o an o kadar çok şaşırdı ki, mermer kadar soğuk değildi teni ılıktı. Yoksa duaları kabul mu olmuştu?
Venüs, kendisine teşekkürlerini sunan Pygmalion ile sevgilisini evlendirdi. Paphos adında bir de çocukları oldu…
Yazardan okuduğum ilk kitaptı, içindeki görseller oldukça ilgi çekiciydi sadece onları incelemek için bile bu kitap alınır. Kısa bir öykü, efsaneyi oldukça güzel işlemişler.
Aile, aşk ve annelik ön plandaydı. Gerçek bir kadın yerine taştan da olsa annelik duygusunu işlemeleri çok güzeldi, ben beğendim. Sizlere de tavsiyem özellikle mitolojiye ilginiz varsa güzel bir başlangıç olacaktır, tek solukta okuyabileceğiniz ilgi çekici bir öykü.