Katrede, derya saklıdır. Bireyde, bütün saklıdır. Zerrede, kâinat saklıdır. Damlada, yağmur saklıdır. Enerjilerimizdeki iniş çıkış hem bizi hem etrafımızı yakından etkiler. Bu yüzdendir ki değişim ancak içeriden ve Ben'den başlayabilir. Bireyden.
Hırpalıyoruz kendimizi, birbirimizi milletçe, memleketçe. Birbirimizden "öteki"ler yaratıyoruz. Anlamadan dışlıyor, görmeden kapatıyor, tanımadan etmeden sevmediğimize kanaat getiriyoruz. Ha bire farklılıklarımıza yoğunlaşıyoruz, zerre kadar ortak noktamız yokmuş gibi davranarak. Birbirimizi "bizden olanlar" ve "bizden olmayanlar" diye ikiye ayırıyoruz. Arada kalanlara ya da herhangi bir kutba ait olmayı reddedenlere şüpheyle yaklaşıyoruz. Arafta kalanları anlayamıyor, öteliyoruz.
Eskiden harfler daha mı kıymetliydi? Bir mektup yeterdi aylar süren ayrılıkların sessizliğini kapatmaya. Tek bir yemin yeterdi aradaki mesafeleri azaltmaya. Artık hiçbir şey o kıvamda değil.
Ebû Ümâme el-Bâhili'den (r.a) rivayet edildiğine göre Resûllullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Haklı bile olsa tartışmayı terk eden kimseye, cennetin bir kenarında köşk verileceğine kefilim. Şaka bile olsa yalanı terkeden kimseye, cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim. Ahlâkını güzelleştiren kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim"
Allah Resûlü (s.a.v) buyurmuştur ki:
"Nerede olursan ol, Allah'tan kork. Kötülüğün peşinden iyilik yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâklı davran!"
Güzel ahlâkın önemli bir faydası da günahların affına sebep olmasıdır. Bir âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
"Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri yok eder. İşte bu, öğüt almak isteyenler için bir hatırlatmadır"