"Fakat Yüce Tanrım sabretmek yarattığın biz kulların için ne kadar da zor, çünkü yanan yüreği canlı bedenimize Sen koydun ve yeryüzündeki ömrümüzün ne kadar kısa olduğu bilincinin ve korkusunun tohumlarını derinlerde bir yere Sen yerleştirdin."
Ah, herkese karşı tek başına olmak, konuşacak kimsenin olmaması çok zordu!
Reklam
İnsanlardan nefret etmeye gücü yoktu ya da onları sevme isteği.
Ölüm sürekli peşimizde olduğu için acele etmekte haksız olabilir miyiz?
Bahar zamanı denize dökülen bir dere gibi insan varlığı da akar ve geçip giden bir dalga asla geri dönmez.
Senin buyruğunla bir kadın bir erkeğin sarılmasına özlem duyar, genç erkekler ve kızlar büyülenmiş gibi birbirlerine çekilirler.
Reklam
fakat sen tanrı'ysan, her şeyin efendisiysen o zaman hoşgörünün onların kibrinden, mer­hametinin onların hatalarından daha büyük olması gerek­mez mi? bir insan meleklerinin önünde seni utandırmama­lı ve melekler şöyle dememeli: bir zamanlar yeryüzünde bir kadın vardı, zayıf, ölümlü bir kadın, adı rahel'di, bu kadın öfkesini yendi. fakat o, tanrı, herkesin ve tüm kainatın efendisi ise öfkesinin hizmetkarı oldu. hayır, tanrım bu olmamalı, eğer merhametin sonsuz değilse, sen de sonsuz olamazsın -o zaman - sen -de -tanrı - değilsin. o zaman sen gözyaşlarımdan yarattığım tanrı değilsin, kız kardeşi­min korku dolu çığlıklarında sesini duyduğum tanrı değil­sin - o zaman sen yabancı bir tanrı'sın, öfkeli bir tanrı'sın, cezalandıran bir tanrı'sın, bir intikam tanrı'sısın.
bizler biliyoruz yüce tanrım, ömrümüzün sonbaharı çok yakındadır ilkbaharının, yazı ise hiç uzun değildir; bu nedenle böyle bir sabırsızlık çalkalanır kanımızda, bu nedenle büyük bir açlıkla uzanır elimiz sevdiğimizi almaya ve fani şeylere bile hemen sevinmeye; zaman geçtikçe yaşlanırken, beklemeyi nasıl öğrenelim? bir gecede ölüp giderken nasıl sabredelim? zaman sönmeyen ateşiyle peşimizdeyken nasıl yanmayalım? ölüm arkamızdan koşarken nasıl acele etmeyelim?
adil yargıç virata
"Cezalandırmak ancak Tanrı'nın yapabileceği bir iş, insanların değil, çünkü bir insanın yazgısına müdahale eden bulaşır günaha. Ve ben günaha girmeden sürdürmek istiyorum hayatımı."
Her seyi duyan Tanrim, yoksa cahil bir kulun olan ben mi aciklamaliyim sana?
Reklam
Fakat Yüce tanrım sabretmek yarattığın biz kulların için ne kadar da zor.
Sadece yalnız yaşayan kişi yakın olur Tanrı'ya.
Sadece yalnız yaşayan kişi yakın olur Tanrı'ya, sadece çalışan kişi hisseder Tanrı'yı, sadece yoksulluk sahiptir Tanrı'ya.
Barış içinde bir yeri bulmak için dünyamız üzerinde çok defa uçmuş fakat her yerde yıldırımların ve insanların şimşeklerini görmüş çünkü her yerde savaş varmış. Bir zamanlar dünyayı sular altında bırakan tufan şimdi de denizleri kan ve ateş içinde bırakmış. Güvercin barış içinde bir yer bulmak için ülkelerin üzerinden ve içinden uçmuş. En sonunda zeytin yaprağını götürerek müjde vermek için Nuh’a geri dönmek istemiş ancak o günlerde kıyamet ateşi insanların üzerinde her zamankinden çok daha fazla yükselmiş ve güvercin tek bir zeytin yaprağı bile bulamamış. Ne yazık ki bugünlerde bile ne güvercin zeytin yaprağını ne de insanlar barışı bulabilmiş durumda. Fakat güvercin aradığını bulamadan eve dönemez ve sonsuza kadar dinlenemezmiş. Bugün hiç kimse barışı ararken kaybolmuş efsanevi güvercini görmemiştir fakat o hâlâ gökyüzünde, başımızın üzerinde yorgun bir halde ve korku içinde uçuyor. Bazen geceleri uykumuzdan uyandığımızda, gökyüzünün karanlığında bir hışırtı, aceleci bir avın rahatsız edici ve çaresiz uçuşunu duyarız. Gökyüzü ve yeryüzü arasında dolaşan, yolunu kaybetmiş, bir zamanlar atamız Nuh’un sadakatsiz habercisi bu güvercin kaderimizle ilgili atamız Nuh’u bilgilendirir ve tüm karamsar düşüncelerimizi ve arzularımızı kanatlarında taşır.
Beklemeyi nasıl öğrenmeliyiz, nasıl yaşlanırız, nasıl bekleyebiliriz, nasıl yanmamalıyız, zaman kükreyen ateşiyle arkamızdayken, bir gece içinde yaşamımızın son bulduğunu bilerek ve ölümün adım adım peşimizde olduğunu bildiğimiz hâlde nasıl acele etmeyelim!