İnsanın kendi benliğini, savunduğu şeyleri sevmek yerine onu karşısında olduklarından nefret etmekle inşa etmesi, kişiyi klişelerin tutsağı ya da çarkın iyi yağlanmış bir dişlisi haline getiriyor. Bu durumu olgunluk ve çocuksuluk ikilemi olarak da ele alabiliriz. Olgunluk, kendimden ve bana benzer saydıklarıma eleştirel bir mesafeden bakabilmem kadar kendimden saymadığımın hikâyesine de kulak verebilmemle ortaya çıkar. Çocuksuluk ise kendi tarafımızı hakikatin yegâne temsilcisi olarak görmekle kendisini gösterir. Bir Sivas türküsünde söylendiği gibi: “Gökte uçar huma kuşu / Bilmeyenler atar taşı / Enginlik gönülün işi / Engin ol gönül, engin ol.” Belki de bütün meselemiz bir karakter ve erdem krizidir: Olgunlaşma yolculuğunun zahmetli basamaklarını tırmanmak yerine, bizi bu zahmetten azat edecek çocuksu mazeretlere sığınmayı yeğlemişizdir. Hınç ve nefret bir kez topluma yayıldığında, cinin şişeden salınmasında olduğu gibi, onu yeniden şişeye döndürmek imkânsızdır. Şiddet bu zincirden boşalmış nefretin meyvesi olarak karşımıza çıkar.
Şimşon ile Delila
Hak.16: 1 Şimşon bir gün Gazze'ye gitti. Orada gördüğü bir fahişenin evine girdi. Hak.16: 2 Gazzeliler'e, "Şimşon buraya geldi" diye haber verilince çevreyi kuşattılar. Bütün gece kentin kapısında pusuya yattılar. "Gün ağarınca onu öldürürüz" diyerek gece boyunca yerlerinden kımıldamadılar. Hak.16: 3 Şimşon gece yarısına dek
Sayfa 1336Kitabı okudu
Reklam
SELİMNAME Ben Sultan Selim Han! Anadolu’nun ve Rum’un ve Acem’in ve Türkmen’in ve Kürd’ün ve Arab’ın ve Kıpti’nin ve Ermeni’nin ve Gürcü’nün ve Tatar’ın ve Çerkez’in ve Ubıh’ın ve dahi ismini saymaktan yorulacağım milletlerin sultanı… Ümmet-i Muhammed’in Halifesi… Mekke ve Medine’nin hizmetçisi… Mağlup hasmım İsmail Şah’ın hitabıyla “Zamanın
Allah’ın dilediğini yapması “Allah dilediğini yapar” demek haşa sağı solu belli olmaz demek midir? Yaptığında hiçbir kural, ilke, illet, hikmet yok mudur? Allah, Firavun ve Semud kavmini helak etmiştir. Haşa bunu keyfı olarak mı yapmıştır? Bu, Allah’a iftiradır. Helakın sebebi bellidir: Küfür ve yalanlama. Allah “Allah, yaptıklarından sorumlu
Hukümetimiz, Nâzım Hikmet'in itibarını iade etti. Bundan böyle oda T.C. vatandaşı sayılacak, Kararnamenin imzaya açılmasıyla birlikte Türkiyeli komünistler, burun deliklerini havaya kaldırarak homurdandılar: “Nazım Hikmet, hep itibarlı yaşadı. Onun yeniden itibara ihtiyacı yoktur. Bakanlar Kurulunun kararından sonra, Türkiye itibar
11.01.2009Kitabı okudu
derûnî âhenk ve etki-söz Yahya Kemal'in 'derûnî âhenk'ine [Rahip Bremond'un rythme intérieur'üne] dil felsefesi bağlamında bir karşılık bulunabilir mi? 'Derûnî âhenk', adı üzerinde, bir müzik, dolayısıyla da ses'in kullanımı sorunudur; - şiirde sentaksın [Yahya Kemal'in deyişiyle; istif'in], sözcüklerin eklemleniş tarzına ilişkin yapısına içkin olarak ürettiği bir derin ritim. Yahya Kemal'in, Nedim'in, “dökülen mey, kırılan şîşe-i rindan olsun”, dizesini örnekleyerek söylediği gibi, bu dize şedîd bir hazzı imleyen [bir] insanlık durumunu dilegetirir. Bu dize, bana göre elbet, tastamam bir esrime, yine Yahya Kemal gibi söylersem, edânın hazzıyla harab olma durumudur; - belki de, deyiş yerindeyse, edânın [sessel] müedda'ya uygunluğunu öngörerek, çakırkeyif bir ağızla okunması gerekir. Tıpkı, Tanpınar'ın, Fuzulî'nin, “esîr-i gurbetiz biz, senden özge âşinâmız yok.” dizesi için söylediklerinden yola çıkarak bu dizenin de hüzünlü bir içlenme sesiyle okunması gerektiği gibi... Sorum şuydu: 'Derûnî âhenk', dil felsefesi bağlamında temellendirilebilir mi? J. L. Austin'in [ve sonrasında John Searle'ün], 'edim-söz' [speech act] kuramı, bu temellendirmeyi olanaklı kılabilir. Austin'in önerisi, tümcelerin konuşma dilinde sözel olarak dile getiriliş biçiminin, belirli bir heyecan [ben 'insanlık durumu' demeyi tercih ediyorum!] durumunu [öfke, hüzün, sevinç, neşe, kırgınlık vd.] imlediğidir: Söz'ün etkisi; - 'etki-söz edimi' [perlocutionary act].
Sayfa 27 - Yapı Kredi Yayınları, 1. basım
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.