“Ben hep seni izlerdim.
Kirpiklerimin ardından, dalıp giderdim.
Kelebekler uçardı baharımsı saçlarında, beline kadar uzanırdı salıncaklar; korkardım.
Yanındayken özlerdim seni, uzağımdayken gözlerimin önünden geçen çiçek desenli elbiselerinden koklardım.
Hiç farketmedin beni.
Kaç kere farketmeyişliğinden öptüm seni; sırtın hep bana dönüktü.
Ve bir gün kirpiklerimin ardından gittin.
Onca mevsim geçti, onca şarkı değişti repertuvarımda; sen hiç birini dinlemedin…”
“Hapis içinde bir hapisim.
Koğuşumda yıpranmış bir memleket kokusu,
ranzam demir, manzaram yirmili yaşlarım;
baktıkça tükenir. Gökyüzüm fotoğrafın, otuz üç
metrekaredir adımlarım; hayalin her seferinde
görüşüme gelir. Gözlerin müebbet, kirpiklerin
darağacı; köprücük kemiklerinde boğulmuşum.
Bir gün olur da gelirsen eğer pazar
tezgahlarında satılan ilkbaharlardan almayı unutma.”
“Kırk yıl yatarı vardı bu sevdanın.
Ne bu sevdaya müebbet, ne mavi bir gökyüzü, ne de rahat bir uyku isterdim; yastığım dizlerindi.
Daktilom adınla silik, hırkam teninle işlenmiş; yüz hatların kaderimdi.
Üç numaraydı saçım, yüreğim sinekkaydı; üşürdüm.
Avluda kanatları vardı yalnızlığımın, sende umudum; ranzam çoğu zaman mezarımdı.
Gençliğim kızgın bir örste dövülürdü, çaresizliğim demlenirdi mehtapta; yakamoz gözlerindi.
Kitaplarımı kemirirdi tahta kurdu; ben manzumken sen şiirdin.”