O öyle konuştukça, ben kendimi daha kötü hissediyordum. Benim beceriksizliğimi, söylemem ve yapmam gereken şeyleri bilmediğimi ön plana çıkarıyordu. Onun gözünde ben sürekli gaf yapan ergen bir çocuktum ve o da beni üzmeden reddetmeye çalışıyordu.
Beni böyle reddedince, kendimi hem çok beceriksiz ben de gülünç hissettim. Kendime karşı bir öfke duygusu içine girdim ve koltuğun en ucuna kadar çekilerek dışarıya bakmaya başladım. Ondan bugüne kadar kimseden nefret etmediğim kadar nefret ediyordum...
Kıpkırmızı kesildiğimin farkındaydım, nereye bakacağımı şaşırmıştım ve ellerimi nereye koyacağımı bilmiyordum. Çatalımı düşürdüm ve onu almak isterken bir bardak suyu devirdim, sular onun giysisinin üzerine döküldü. Aniden, yeniden beceriksizleşmiş ve sakarlaşmıştım ve özür dilemeye kalkıştığımda dilimin ağzımın içinde pabuç kadar büyüdüğünü fark ettim.
"Önemi yok, Charlie," diyerek beni yatıştırmaya çalıştı. "Bu sadece su. Seni bu kadar üzmesine izin vermemelisin."
Sen kendini kandırıyorsun, Rose. Bu hem ona, hem de kendimize karşı bir haksızlık. Yani o normalmiş gibi davranmak. . . Birtakım numaralar öğretebileceğimiz bir hayvanmış gibi onu oradan oraya sürüklemek. . .