“Bir sözü, hakkında iyi düşünceler besledikleri bir kimseden naklederek söylesen, o söz bâtıl bile olsa hemen kabûl ederler. Değersiz ve kötü bildikleri bir kimseden de doğru bir sözü nakledecek olsan o doğru sözü hemen red ve inkâr ederler. Gerçeği daima kişilerle değerlendirir, kişileri gerçek ile değerlendirmezler. Bu son derede büyük bir sapkınlıktır.”
Yavuz Bülent Bakiler
Yavuz Bülent Bakiler
anlatıyor: "Benim babam Sivas'ın nüfus müdürüydü. Namazında, niyazında bir adamdı. Her sene Kur'an-ı Kerim'i bir kere mutlaka hatmederdi. Arapçası da Kur'an'ı anlayacak seviyedeydi. Babam Risale-i Nurları tanımıştı. Nasıl tanıdı ben bilemiyorum ama kendisine gelen mektupları, risalelerden parçaları daktiloyla
Reklam
Osmanlı insanı, bir süre sonra kendi kimliğinden ve kendi kimliğini oluşturan temel değerlerden önce farkında olmaksızın kuşkuya düşer, sonra bu kuşkusunu bilinçli bir şekilde dile getirir hatta onlardan bazıları bu değerlere karşı bir red ve inkar cephesi açarlar.
Sayfa 42 - Sufi KitapKitabı okudu
Çağa tanık olma ve çağı tanık tutma...
Küfre, şüpheye, redde ve inkara verilen süre hala dolmamış mıydı? Karaya düşen beyazı daha iyi belirtmektir; yoksa, bütün dünyayı kara renge boyama değil. Yedi renk kursu yavaş dönünce, dönmesinde bir aksama olup da yavaşlarsa renkler ayrışır, ortaya çıkar: Lacivert, kırmızı, yeşil, mavi, sarı. Ama kurs yine eski hızını kazanırsa, bütün renkler, güneşin rengini meydana getirirler. Kursu hızlı döndürmek, yine eski hızında döndürmektedir bu Âmentü. Laciverti, kırmızıyı, sarıyı, maviyi, bütün renkleri güneşte erimeye, güneşin rengine harç olmaya çağırıştır. Davettir. Çekip götürmedir. Maddeden,tabiattan getirilip ruha ekilmek istenen umutsuzluk karamuklarının tohumlarını ayırmaktır bu Âmentü. İnkâr ve red, yıkıntı ve çöküş, düşüş ve devriliş tohumlarını, oluş, ilerleyiş, yüceliş gibi olumlu tohum ve başakların içinden ayıklayıştır.
"Tarih, insanları; insanlar da tarihi yarattığına göre ebediyete kadar devam edecek bir fâsid daire içinde kapalıyız demektir ve tarihin bedbahtlığı da kendisinin, menfaat gördükleri zaman en ilâhî hakikatı bile red, inkâr, tahrif veya ihfâ edebilen insanlar tarafından hikâye edilmesindendir."
Bir sözü, hakkında iyi düşünceler besledikleri bir kimseden naklederek söylesen, o söz batıl bile olsa hemen kabul ederler. Değersiz ve kötü bildikleri bir kimseden de doğru bir sözü nakledecek olsan o doğru sözü hemen red ve inkar ederler. Gerçeği daima kişilerle değerlendirir, kişileri gerçek ile değerlendirmezler. Bu son derece büyük bir sapkınlıktır.
Reklam
Bu felakete, İslam dininin cahil mensupları yol açmışlardır. Bunlar, filozoflara ait bütün ilimleri red ve inkar etmenin İslam'a hizmet olduğunu zannetmişler ve böylece felsefeyi tümüyle reddetmişlerdir. Bu inkar o kadar ileri boyutlara varmıştır ki filozofların güneş ve ay tutulması hakkındaki açıklamalarının dahi dine aykırı olduğunu iddia etmişlerdir. Bu sözler, bu bilgileri kesin delillerle bilen kimselerin kulağına gittiğinde onları bu bilgilerin delillerinde şüpheye düşürmemiştir. Fakat onları İslam dininin cehaletten ibaret olduğuna ve kesin delilleri bile inkar ettiği düşüncesine inandırmıştır. Böylece felsefeye olan sevgi ve bağlılığı, öte yandan da İslam'a olan nefret ve düşmanlığı artmıştır. Bundan dolayı, bu ilimleri red ve inkar etmekle İslam dinine hizmet ettiğini sananlar, İslam'a karşı çok büyük bir cinayet işlemektedirler.
Bir sözü, hakkında iyi düşünceler besledikleri bir kimseden naklederek söylesen o söz batıl bile olsa hemen kabul ederler. Değersiz ve kötü bildikleri bir kimseden de doğru bir sözü nakledecek olsan o doğru sözü hemen red ve inkar ederler. Gerçeği daima kişilerle değerlendirir, kişileri gerçekle değerlendirmezler. Bu son derece büyük bir sapkınlıktır.
(Ey Muhammed!) Sana indirilen (Kur'an')a ve senden önce indirilen (kitaplar)a (sözde) inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Kendilerine onu inkâr (ve red) etmeleri emredildiği halde yine de tâğûtta (Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyenler tarafından) muhakeme olmak (yargılanmak) isterler. Zaten şeytan da onları (böylece hidayetten) uzak bir sapıklıkla büsbütün saptırmak ister. (İbni Kesîr bu âyetin tefsirinde, "Allah'a iman ettik diyenler herhangi bir anlaşmazlık halinde çözüm için Allah'ın kitabına ve Resûlü'nün sünnetine başvurmazlarsa bu onların içlerindeki küfürdendir." dedikten sonra, nüzûl sebebi hakkında da şunu nakleder: "Medineli sözde kendini müslüman gösteren bir (münafık) ile bir yahudi arasında anlaşmazlık çıktı. Bunu çözümlemek için yahudi, Peygamber'in hakemliğinde, münafık ise yahudi kâhin Ka'b b. Eşref'in hakemliğinde muhakeme olmak istemişti. Bunun üzerine her şeyden haberi olan Rabbimiz, Resûlü'ne durumu bu âyetle bildirmiş, sonra Ömer r.h bu münâfığın cezası için gerekeni yapmıştır.")
İnkâr, red, isyan, şüphe, küfür çizgileri silindi. İnanç, aşk ve sevinç çizgileri altın gibi parladı evren sayfasının ortasında.
Reklam
Tarih, insanları; insanlar da tarihi yarattığına göre ebediyete kadar devam edecek bir fâsid dairenin içinde kapalıyız demektir ve tarihin bedbahtlığı da kendisinin, menfaat gördükleri zaman en ilâhî hakikatı bile red, inkâr, tahrif veya ihfâ edebilen insanlar tarafindan hikâye edilmesindedir.
Bir sözü, hakkında iyi düşünceler besledikleri bir kimseden naklederek söylesen o söz batıl bile olsa hemen kabul ederler. Değersiz ve kötü bildikleri bir kimseden de doğru bir sözü nakledecek olsan o doğru sözü hemen red ve inkar ederler. Gerçeği daima kişilerle değerlendirir, kişileri gerçekle değerlendirmezler. Bu son derece büyük bir sapkınlıktır.
Bakara Suresi 6. Ayet
Tefsiri; 6. Küfür (küfr) kelimesinin lugat mânası “örtme”dir, kâfir de “örten” demektir. Ektiği tohumun üzerini toprakla örttüğünden dolayı çiftçi için de kâfir kelimesi kullanılmıştır.Din dilinde küfür, “hak dinin getirdiği gerçekleri kabul etmemek, onların üstünü örtmek,yok saymak”tır.Dilimizdek “inkâr etmek”tabiri bu mânaya, diğer kelimelerden
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجٖيمِ بِسْـــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٰيمِ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ وَالصَّلٰاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَاٰلِهِ وَصَحْبِهٖ أَجْمَعٖينَ Manâsı: "Bütün hamd-ü senâlar, medh ve şükürler, ezelden ebede kadar noksan sıfatlardan münezzeh ve kemal sıfatları ile
734 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.